26 Temmuz 2024 Cuma

gezmece II


Bu sene leyleği havada görmedim ama niyet defterime fazlaca gezmeyi, yeni yerler keşfetmeyi yazdım.


Bodrum'u daha önce görmüştüm ama bu sene, orada daha fazla keşfettiğimiz yeni yerler oldu.  Nereleri gezdik? Yalı çiftliği, Turgutreis, Bitez, Gümbet, Gümüşlük, Akyarlar-Aspat Meydanı, Türkbükü ve Yunan Adaları'ndan Kos'a feribotla geçiş. 


"Yolcu, bir gün yolunu yitirirsen, artık eski yolunu bulmaya çalışma, yeni bir yol ara kendine..."-Ferit Edgü

Sevgiler.


30 Haziran 2024 Pazar

Violet Evergarden, 2018


On üç bölümlük bu anime serisi, yazar Kana Akutsuki'nin romanından bir uyarlamadır. 

Zorlu bir savaşta emirlerle yaşamaya alışan bir savaş eri, başındaki binbaşının son sözlerini dinler, onu korumaya çalışır fakat kaybeder. Kendisi de bu savaştan eksik uzuvlarıyla çıkar. Violet, bir postanede otomatik hafıza bebeği olarak çalışmaya başlar. Çeviri de otomatik anı kuklası olarak da geçen bu kişiler, talep üzerine insanlara mektup yazan daktiloculardır. Şu ana kadar hissiyat evrenini hiç bilmeyen Violet, bu işiyle duyguların manasını kavramaya başlar. Duyguların yalnızca sözcüklerden oluşmadığını kalpte farklı karşılıkları olduğunu deneyimler. Binbaşının ona söylediği cümlelerin anlamını farklı hayatlar içinden geçerek, onları yazıya dökerek anlar...

Genel olarak işlenen temalar: duygular, anlamlar, savaşın insan üzerindeki yıkıcı etkileri, sözcüklerin gücü, özgürlük, mektuplar, vefa, dostluk, paylaşmak, sevgi...

Hikayesiyle, çizimleriyle ve müzikleriyle beğendiğim bir anime oldu💙

  "Ne kadar uzakta olurlarsa olsunlar sevdikleriniz size göz kulak olur."

*

Namaste!


26 Haziran 2024 Çarşamba

Masumiyet Müzesi- Orhan Pamuk


Kitap, 1975 yılında başlayan İstanbul'un zengin ailelerinden birinin oğlu olan Kemal ile, uzak ve yoksul akrabası Füsun arasındaki bir aşk hikayesini anlatır. Bu hikayenin içinde ele alınan diğer konular: kültür farklılıkları, tabular, evlilik, arkadaşlık, cinsellik, tutku ve mutluluk.

Orhan Pamuk, bu romanını 2008 yılının ağustos ayında yayımladıktan dört yıl sonra İstanbul Çukurcuma'da Masumiyet Müzesi'ni açar. Neden Çukurcuma? Çünkü anlatılan hikayenin büyük bir bölümü oradaki bir evde geçer. Öncesinde yazar hem bir aşk romanı planlar, hem de romanda sözü edilen eşyaları sergilediği bir müze açmayı düşünür. Eşyanın hayatımızdaki etkisini verebilmek için onlarla aramızda geçen bir hikaye de olmalıdır. Duygusal bağ kurduğumuz eşyaları ancak etkili bir olay örgüsünün içinde sıraladığımızda bir romana dönüştürebiliriz. Pamuk, bu romanda ilk hedefinin müze değil, aşk dediğimiz karmaşık psikolojik, kültürel, antropolojik şeyi anlatmak istediğini kitabın son söz bölümünde açıklar. Beş yüz sayfalık bu romanın aşk üzerine bir düşünme olduğunu söyler. Müzeci Kemal'in Orhan Pamuk'tan hikayesini anlatmak istemesi, Pamuk'un Füsun'la dansı ve pek tabii sevdiğim romanı Kara Kitap'taki Celal Salik'i anması, metinler arası yolculuğu kendi eserleri arasında yapması hoşuma gitti💙🌸🌼

***

"Ay ışığında gölgeler içinde ve sanki boşluktaymış gibi gözüken eşyaların her biri, tıpkı Aristo'nun bölünemez atomları gibi bölünemez bir ana işaret ediyordu. Aristo'ya göre onları birleştiren çizginin "zaman" olması gibi, eşyaları birleştiren çizginin de bir hikaye olacağını anlıyordum. Demek ki bir yazar, müzemin kataloğunu tıpkı bir roman yazar gibi  kaleme alabilirdi. Böyle bir kitabı kendim yazmayı denemek bile istemiyordum. Bunu benim için kim yapabilirdi?"(s.478)

"Sanki hayatımın merkezi dağılmış, geçmişim dünyaya gömülmüştü."(s.212)

"Her yerden aynı anda bütün eşyalar yani bütün hikayem görülebildiği için müze gezer "zaman" duygusunu unutacaktır. Hayatta en büyük teselli budur. Kalpten gelen dürtülerle yapılmış ve iyi kurulmuş şiirsel müzelerde sevdiğimiz eski eşyalarla karşılaştığımız için değil, "zaman" kaybolduğu için teselli buluruz." (s.484)

"Mutluluk, insanın sevdiği kişiye yakın olmasıdır yalnızca."(s.241)

**

Namaste!


25 Haziran 2024 Salı

gezmece

Okullar kapanınca başlayan bayram tatilini bir geziye dönüştürme fikri, sevgili eşimden geldi. Bu sene hepimiz için yoğun ve yorucu bir yıl oldu. Hazırlıkların ardından, ver elini uzaklar, dedik. Tebdili mekanda ferahlık vardır, sözünü canım ailemle doğruladık. Önce Ankara'ya en yakın denizi olan, Akçakoca. Karadeniz'le ilk karşılaşma. Kayaları döven hırçın Karadeniz dalgaları denize girmeye fırsat vermese de sabahlara o dalgaların sesiyle gözlerini açmak çok kıymetli anlardan biriydi benim için. Dalga sesi eşliğinde meditasyon yapmayı daha önce deneyimlememiştim. Ancak denizde müsilaj çok fazlaydı. Serin havada kordonda yürüyüşler, canlı müzik, balık ve kalamar ikilisi, Roma dondurmacısında dinlenme... 

Akçakoca'da iki gece konakladıktan sonra kahvaltımızı yaptık. Ağva'ya doğru yol aldık. Otelimiz meyve ağaçlarının içinde, yemyeşil bir manzara içinde karşıladı bizi. Hemen havuza girdik. Ağva sahilinde dolaştık, ertesi gün kalabalık Ağva plajında deniz keyfi. Buranın denizi çok sakindi. 

Ağva sonrası Şile'ye uğradık. İstanbul'a doğru yola çıktık. Önce Fatih'teki otelimize yerleştik. Daha sonra İstanbul'a her geldiğimizde uğradığımız Sultan Ahmet Camii, Ayasofya Cami, Topkapı Sarayı, Dede Efendi'nin evi gibi mekanlarda gezdik. Dinlenmenin ardından vapurla Üsküdar, Kuzguncuk, Kadıköy ve Taksim'deki yeni otele varmaca. Ağva'daki otel sahibimiz İlker Bey'in önerisiyle Kuzguncuk Dilim Pastanesi’nde meyveli dondurma yedik. Ertesi gün çocuklar yoruldu ve biraz dinlenmek istediler. 

Masumiyet Müzesi'ne gitmek için hazırlandım. Çünkü kaldığımız otele yakın gözüküyordu. Navigasyonla geze geze müzeyi aradım. Cihangir'i, antikacılar çarşısını gezdim. Sonunda müzeleştirilen masumiyetin pembe konağını buldum. Baştan söyleyeyim kitabı okumayanlar için bu müzeyi gezmenin bir anlamı olmuyor. Geçen yaz okumuştum bu kitabı. Her bölümü kitaptaki duyguları hissederek gezdim. Zincirlenmiş kitapların arasında  oturdum. Yerli yabancı bir çok kişi müzeyi ilgiyle geziyordu. Orada epey dinlendim sonrasında ailemle İstiklal 'de buluştum. Oradaki kiliseyi, Galata Kulesi'ni, Türkiye İş Bankası Resim müzesini gezdik. Sokak lezzetlerini de tattık. Evimize sağ salim döndük. Şükür moment.

*

Namaste!


1 Haziran 2024 Cumartesi

Close Up, 1990


Nema-ye Nazdik ( Yakın Plan)

Filmin hikayesi gerçek bir gazete haberine dayanır. İşsiz ve sinema meraklısı bir adamın, kendisini İranlı bir aileye, dönemin ünlü yönetmenlerinden biri olarak tanıtmasıyla başlar. Ana karakterin bir rastlantı sonucu tanıdığı bu varlıklı ailenin evinde film çekeceğini söylemesiyle olaylar akıp gider. Sinema mecnunu bu adamın, sahte bir kimlikle kabul görme arayışı ve bu konudaki bilgisini dışa vurmaya çalışması, toplumdaki sosyal ve psikolojik saptamaları hatırlattı bana. Oyunlarla yaşayanlar ve başka birçok personayla gerçek kendiliklerini unutanlar, hayata o şekilde dayananlar. Birçok kişiliğin altında ne çok dram var. Yüzümüzü kapattığımız maskelerin esirleriyiz, bize biçilen farklı rollerin...

Filmde özellikle şeriat mahkemesinde kahramanın kendini anlattığı yerler ve gerçek yönetmenle sahte yönetmenin motosiklete binerek mağdur aileye çiçek götürmeleri beni etkiledi. Genel itibariyle İranlı usta yönetmen Abbas Kiarostami filmlerini beğeniyorum:)

*

Namaste!

25 Mayıs 2024 Cumartesi

Sarı Sıcak- Yaşar Kemal

 


Anadolu'da özellikle Çukurova'da pamuk tarlalarında çalışan işçilerin yoklukla mücadelesini anlatan öykülerin ağırlıklı olarak işlendiği bir eser.

Yirmi iki adet öykü mevcut. Bu hikayelerin bir kısmı kısa, bir kısmı da görece daha uzun, roman tadında.

***

"Herkes kendindeki kazığa bakmadan saman çöpü arıyor elin gözünde."

"Yerler, evler, insanlar vardır. Şöyle bir bakarsan mutlulukla dolarsın."

"Ne kadarcık ömrümüz var, aşağılanmış insanların alçak hüneriyle, dedikodusuyla vakit geçirecek."

"Sabahlar karanlıklardan sonradır."

"Ve bizler umutla doluyduk. Sıkıntılardan acılardan sonra gelecek güzel günlerin daha güzel olacağına inanıyorduk. Bu umutlar, bu hayaller benimdi."

****

Namaste!


9 Mayıs 2024 Perşembe

Close, 2022

 


Leo ve Remi adlı iki çocuğun, sevgi ve şefkat dolu bir arkadaşlık bağı oluşturması. 

Farklı bir sosyal çevre içerisinde hissedilen toplumsal zorbalıkla, bu samimi arkadaşlığın kalp kırıklığına ve trajediye dönüşmesi. 

Hikayenin sert ama gerçek olması. 

Belden aşağı vurmadan görselliğin iyi kullanılması. 

 Aşırı açıklamalara başvurmadan, doğal diyaloglarla hikayenin akıp gitmesi. 

*

Namaste!


2 Mayıs 2024 Perşembe

Sonluluk Üzerine- Günter Grass


Yazarı Teneke Trampet'le tanırım. İkinci Dünya Savaşı'nın travmalarını üzerinden atmaya çalışan Alman edebiyatının üretken yazarlarındandır. Nobel ödüllü yazarları okuyorum ya, onun son demlerinde yazdığı kitabı da bitmeyen listeme eklemek istedim. Kütüphanede kitap araştırırken ciltli bu kitabı dikkatimi çekti, sayfalarda gezinirken aralara serpiştirilmiş, yazarın kendi çizdiği resimleri de görünce alıverdim. Son kısımları kütüphanede bitirdim. Orda kitap okumayı severim. O an kendimi raflarda dizili kitapların bir parçası hissederim, yaşadığımı derinden duyumsarım. Çünkü bana göre kütüphaneler, metropollerin ve diğer yerleşim yerlerinin güvenli, kurtarılmış alanlarıdır. 

Bir yazar, ölümünden önce ne anlatır? Oluşturduğu dünyayı, bu dünyanın izlerini, yitirdiği sağlığı, geçmişi, iç seslerini, monologlarını, sevdiği yazarları, değişen şartları, kokulardan, tatlardan uzaklaşmasını, ölümü, hazırlattığı tabutları, içinde yıldızçiçeği soğanı olan o tabutların çalınışını, kaybetme korkusunu, geçmiş ile şimdinin hesabını gerçeklik ekseninde yapmasını,  sonluluğun tüm uzantılarını kendi penceresinden ifade eder. Vedayı bu kitabında şiirlerle, anektodlarla ve kara kalem çizimleriyle yapar...

BİLANÇO

Yan yana kitaplar, sıkıştırılmış,

Sırtlarında yazar adı ve başlık,

Hala geçerli olan kimliğim,

Gerçi yıpranmış, kullanım süresi dolmuş.

Artık bilmiyorum hangi Ben

Doldurdu bunca sayfayı sözcüklerle,

Ve nereden geldi bu,

Somut elle tutulur şeyleri

Uzun ya da kısa cümlelere

Dönüştürme dürtüsü.

Yalnızca yazmak zorunda olduğumu biliyorum,

Orada duran sözcükleri,

-beyaz tebeşirle, tahtaya-

Bana ne üzerine, kime karşı, neden

Ve ne amaçla yazacağımı söyleyen.

Yan yana dizilmiş kitaplar.

Ahşap bir raf, sağında solunda duvar,

Zamana karşı koruyorlar onları,

Yeni okurlar gelir diye.

Uzun zamandır bana ait değiller,

Ve yine de hala ağır bir yükler.

Hepsi bu. Var mı eksik,

Hesaba eklenecek?




Namaste!


26 Nisan 2024 Cuma

Martıların Efendisi, 2017


Film, hapishanede gördüğü ağır işkenceler sonucu öz benliğini kaybeden Şenol adlı karakterin kendine yeni bir dünya yaratmasıyla başlar. Bu dünyada karakter, kendini martıların efendisi olarak görür. Martılarla konuşur, kıyıda bekler, burada ütopik özgürlükler ülkesine birlikte gideceği bir yardımcı bekler. Bir zaman sonra tesadüfi olarak beklenen biri belirir kıyıda. Ama bu kişinin bir kurtarıcı mı yoksa bir yıkıcı mı olduğu müphemdir. Yaşanan bu durumla beraber olaylar hareketlenir ve başkaca bir seyre dönüşür... 

"Dünya kötülüklerle doludur. İnsanların bazıları iyicil, bazıları da kötücüldür." diye bir replik geçer. Filmde ifade edilen bu iyicil ve kötücüllerin yollarının kesişmesi bir çok konuda düşünmeye sevk eder izleyeni. Genel olarak baktığımda gözüme çarpan bazı mantıksal hatalar olsa da, sıkılmadan sonuna kadar izledim:)

🍀

Namaste!




21 Nisan 2024 Pazar

Öldüğünü Google'dan Öğrenen Adam ve Diğer Tuhaf Hikayeler- Doğu Yücel

 


"İnsan buna hayıflanmaz mı şimdi? Biliyorum, hayattayken en büyük korkumuz hayatın bir gün sona ereceği gerçeğidir ama yine de herkes, en derininde ölümüne şahit olmak ister. Son nefesimizi verirken dudaklarımıza değen rüzgarı hissetmeyi, bitiş çizgisindeki kalp atışımıza kulak vermeyi, dünyaya son bir bakış atmayı, bu asla tekrarlanmayacak tek, eşsiz ve nihai anların tümünü tecrübe etmeyi illaki isteriz. Sizi bilmem ama ben bu anları kaçırmak istemezdim. Nerden baksanız haksızlık bu. Düşünsenize onca yıl hayata tutundum, hayat cümlemim öznesi oldum, cümlenin sonunda noktanın atılmasından mahrum kaldım."(s.14)

"Zaten hayat denen bilmece için yapılan en gerçeğe yakın tasvirin kum saati olduğunu düşünmüşümdür hep. Varlığımız bir avuç kum tanesi. Her geçen saniye eksiliyoruz. Hatıralarımız, rutinlerimiz, attığımız adımlar, yaptıklarımız, hepsi aşağıda birikiyor. En başta herkeste eşit oranda kum var ve kumların dökülme hızı da aynı. Fakat o hız hastalıklar, hava kirliliği, küresel ısınma, organik olmayan yiyecekler falan eklenince kişiden kişiye değişmeye başlıyor, bir bakıyorsunuz kum saatinin dar boğazı genişliyor ve kumların akış hızı hızlanıyor. Bir de benim gibi vakalar var; bir motosiklet ya da başka bir şey çat diye kırıyor o boğazı. Evet, çat diye."(s.17)

"Derken her şey karanlığa karıştı, uyandığınızda hatıranızda tutamadığınız rüyalar, ayrıldığınızda anlamını kaybeden tüm o hatıralar gibi."(s.41)

Tür: Öykü

Sayfa sayısı: 198

Can Yayınları

*

Namaste!

20 Nisan 2024 Cumartesi

Maviye İz Süren'e Dair XXII



İçeriğiyle olsun, tarzıyla olsun beğeniyle takip ettiğim çok iyi bloglar var. Bunlardan biri, La Paragas. Blogun kıymetli yazarı Buraneros, ilk öykü kitabım Maviye İz Süren için enfes bir yorum yazmış. Kendisine çok teşekkür ediyorum. Özgün üslubuyla kendisinden de bir kitap beklediğimi söylemeliyim. 

İyi ki varsınız!


Namaste!

17 Nisan 2024 Çarşamba

Frasier, 2023

 


İzlediğim uzun soluklu Seinfeld dizisi bitince önce mini dizilere takıldım. Daha sonra Robert'ın kitabında sıklıkla bahsettiği Frasier dizisini araştırmaya koyuldum. 

Ben dizinin eski versiyonunu ancak sıraya koymuşken yeni versiyonu yayınlanmış bile:) Bu sefer dizinin yeni versiyonunu izlemeye karar verdim. Bu sezonda 68 yaşındaki kibirli psikiyatrist, Frasier Crane,  Harvard Üniversitesi'ne hoca olarak dönüyor, çocukken ihmal ettiği oğluyla büyük bir evde yaşamaya başlıyor. İkilinin ve yakın çevresinin başından geçenler ince nüktelerle, kıvrak zeka oyunlarıyla izleyenlere aktarılıyor. İlk sezonu bitirdim, iyi bir izlenim bıraktı. Devam ederim diye düşünüyorum. Eski, başlangıç sezonlarına döner miyim? Bilemem...

Benimle yürüyen dizilerden bahsetmişken, sinema günceme Star Wars 8'i de bitirdiğimi not düşeyim.

Namaste! 

8 Nisan 2024 Pazartesi

Aşkın Celladı ve Diğer Psikoterapi Öyküleri- Irvin D. Yalom

 


" Aşkın Celladı, Tecavüz Yasal Olsaydı, Şişman Bir Hanım, Yanlış Çocuk Öldü, Benim Başıma Geleceğini Hiç Düşünmemiştim, Usulca Gitme, İki Tebessüm, Üç Açılmamış Mektup, Terapide Tek Eşlilik, Sahibini Arayan Düşler " şeklinde sıralanmış on adet psikoterapi öyküsünden oluşuyor. 

İçerik kısmına dalacak olursak: yazgı ve varoluş acısı, yas, kabul görme, hastalıklı aşk, yaşam amacını yitirme, kaygılar ve korkular...

Bu tarz kitaplar, günümüzde oldukça popüler. Yaşanmış hikayelerin yer aldığı yerli diziler de fazlaca türedi. Bu yaygınlık genel olarak kalıp bir yargı oluştursa da Yalom ayrıdır benim için. Böyle kitapları okumak bireysel olarak, kendi içsel dünyama ışık tutuyor, kozmik bir bakış açısı edinmemi, var oluşumun derinliklerindeki duyguları, düşünceleri bilir kişi tarafından yorumlamamı sağlıyor...

***

"Anne ve babayı ya da çok eski bir arkadaşı kaybetmek çoğu kez geçmişi kaybetmektir: ölen kişi çok eski dönemlerin değerli olaylarının yaşayan tek tanığı olabilir. Ama bir çocuğu kaybetmek geleceği kaybetmektir: kaybedilen, kişinin yaşam projesinin ta kendisidir- ne için yaşadığı, gelecekte kendini nasıl tasarladığı, ölümü aşmayı umut edebileceğidir- insanın çocuğu aslında onun ölümsüzlük projesidir."(s.157-158)

"Zorunlu meşguliyetler çoğu kez büyük kayıplara uğrayanların dostu olup yas döneminin ilk safhalarında ilgiyi başka taraflara çekmek gibi hayırlı bir iş yaparlar."(s. 206)

"Depresyona her gömülüşünde tekrar tırmanıp yukarı çıktığını anımsa. Depresyonun iyi bir yanı-tek iyi yanı- her zaman sona ermesidir."(s. 253)

"Bir yaşam hiçbir zaman yanlış bir patika yüzünden ters gitmez; ana yol yanlış olduğu için ters gider."(s.264-265)

31 Mart 2024 Pazar

Açlık- Knut Hamsun

 


Yazmayı kendisine iş edinmiş, gururlu ve erdemli bir gencin açlıkla sınandığı bir yolculuk. Kahramanın iyi ve başarılı bir yazar olmak için verdiği çile dolu mücadele, övgüye değer. Gerçek bir yazı emekçisi diyebiliriz. Açlığın, inatçı kahramanımızın üzerindeki fiziksel ve ruhsal etkiler, duygulandırıyor insanı. Yıllar önce yazılmış bu eserden yola çıkarak, günümüzde de bitmeyen açlıkları düşündüm. Fizksel açlıklar, manevi açlıklar, ego açlığı, sevgi açlığı, ilgi açlığı vs.. İnsan var oldukça açlığın farklı yansımaları da hep olacaktır...

Norveçli yazar Knut Hamsun'un kendi hayatından izler taşıyan bu eser, 1920 yılında Nobel edebiyat ödülü de almış. O zaman Nobel ödüllü yazarları okuma listeme bir yenisini daha ekleyelim💙

***

"Gözlerimi açar açmaz eski alışkanlık, düşünmeye başladım; bugünlük bir ümit var mı diye."

"Bir insanın en candan, en hararetli bütün girişimlerinin yüzde yüz boşa gitmesinde bir hikmet var mıydı, neydi?"



13 Mart 2024 Çarşamba

Yaratılan, 2023


Yönetmen Çağan Irmak atmosferine alışık olanların izleyebileceği sekiz bölümlük mini bir dizi.

Anlatı kısmında yazar Mary Shelley'in, Frankenstein adlı romanından esinlenilmiş. Uyarlama değil ilham kaynağı olmuş. Konusu genel hatlarıyla, genç ve azimli bir tıp öğrencisi olan Ziya'nın İstanbul'da yaşadıkları ve eskiden babasının da tanıdığı İhsan Hoca ile yollarının kesişmesiyle, sürükleyici olayların odağı haline gelmesi...

İnsanın yaratma arzusu, bilimin sınırlarını zorlaması, kendinden olmayanı dışlaması, körü körüne bağlanılan namus kavramı, tabular, sonsuzluk arayışı, yaşadıkça kendinde yarattığı canavarsı yön ya da duygularını bastırdıkça ortaya çıkan yapay benliğiyle çatışması... 

Diziyi izledikten sonra sesli kitap olarak, Frankenstein kitabını da dinledim... Bu kadar gotik hava yeter be kuzum,   Adamlar'a kulak verelim:)






7 Mart 2024 Perşembe

Kurak Günler, 2022


Kurak Günler, Emin Alper'in yönettiği ödüllü bir film. 

Bir süredir susuzluk sorunu yaşayan, kuraklıkla mücadele eden yanıklar kasabasına yeni atanan genç savcı Emre ile belediye başkanı Selim, yerel gazeteci Murat ve kasabalılarla yaşanan problemleri anlatıyor. 

Bir ülkedeki yozlaşmış siyasi yapının halk üzerindeki etkisini okuyabilirsin bu filmde. Dahası bir sorunun, bir seçimin toplumsal linçe nasıl dönüştüğüne tanık olabilirsin. 

Kasabada zaman zaman oluşan obrukların filmin anlatısıyla bütünleştirilmesi iyiydi. Bir çatlak, bir obruk ve zamanla kapanmayan boşluklar...

29 Şubat 2024 Perşembe

Masalcı - Mario Vargas Llosa


Amazon ormanlarının derinliklerinde soyu tükenen bir kabile. Machienga kabilesi. Kabilelerin tabuları, töreleri, büyüleri. Yüzünde büyük ve ürkütücü bir leke olan Perulu. Üniversitede parlak bir geleceği bırakarak ortalardan kaybolan o mu acaba? Bir farklılıkla hayata tutunmak. Masal içinde türeyen başkaca masallar. Hani hep söylenen, masal masal içinde. Ben dediğin bunun neresinde? Bir çok araştırmacıdan saklanan gizemli masalcılar. Yeryüzünün silinip giden halklarından kalanlar. Sözcüklerin gücü. Farklı konuşma biçimleri, inanışlar ve bağlanışlar...

*

"Yeryüzünde bir kötülük olursa, insanlar toprağı sevmiyorlar, ona gereken özeni göstermiyorlar demektir. Ama toprak bizim gibi konuşamadığına göre söylemek istediğini söyleyebilmesi için bir şeyler yapması gerekir. O da sallanır işte. Beni unutma, demek için. Ben de varım, demek için. Kötü davranılmak istemiyorum, demek için."(s.236-237)

"Demek en iyisi yürüyedurmak. Güneşin gökyüzündeki yerinde, ırmağın yatağında, ağacın topraktaki kökünde, ormanın yeryüzünde kalmasını sağlamak." (s.231)

"Önemli olan insanların ne yaptıkları ve ne yapmadıklarıdır."(s.219)

**

Bu kitapla Nobelli yazarları okuma sürecime bir yazar daha eklendi💙


21 Şubat 2024 Çarşamba

Seinfeld, 1989

 


Seinfeld, 1989 yılında yayınlanmaya başlayan, Jerry ve arkadaşlarının komik maceralarını anlatan bir sitcom. Dokuz sezonun sonuna geldim ve paralel hayatımın tatlı arkadaşlarıyla vedalaştım. İlk kez uzun soluklu bir dizi izledim. Kendimi ödüllendirdiğimde açtığım ve beni iyi hissettiren bir diziydi. 

"Onu hatırlamak için bir yol bulursak aslında ölmemiş demektir." 

Zor dönemimde bana ışık olan bir replikti, defterime yazdım. 

Gelsin sıradaki dizi:)

8 Şubat 2024 Perşembe

Zellenbur'un Sıradan Bir Günü- Metin Nart

 


Zellenbur'un Sıradan Bir günü, farklı seslerle, farklı dünyaları aktaran, muzip bir yaşam müptelasının öyküleri. Uyum ve kaos arasında gidip gelen bir oluş dünyasının içinden tebessümle geçmek gibi...

Kurmacada farklı ses tonları kullanmak; dile hakim olmayı, büyük bir birikimi, deneyimi ve iyi gözlemi gerektiriyor. Bu öykülerde bunların hepsini görmek mümkün. Arabacı Meyhanesi, Hokka Divit beğendiğim öykülerin başında geliyor. Kemal Koton'un epigrafları da👍💙

***

"İnsanın bir şeyi anlaması için bazan, o şeyin yüzüne bir tokat gibi çarpması gerekiyormuş. Belki de yarı yaşındaydım ama bu benzerlik dikkatli bir gözden asla kaçmazdı ve ilk fark eden, hem de çarpışmadan evvel oydu. Bundan emindim. İfademden, benzerliği benim de fark ettiğimi düşünmüş olmalı ki şaşırmış, gerilmiş, eli ayağı birbirine karışmış ve bana çarpmıştı. Sonrasında yaptığı anlamsız hareketler tedirginliğindendi. Sözlerine yüklediği duyguyu sıcaklık sanmam bir yanılgıydı."(S.80)

"Hüzün uzun kış günlerinde çoktan demir attığı sahilde kılı kıpırdamadan sakin ve kaderine razı, terk edilmiş bir buharlı gemi gibi kimsenin umurunda olmayan sahte mağrurluğuyla zamanı öğütmekte."(s.97)

16 Ocak 2024 Salı

Herkes Kendi Hayatının Kahramanı- Gülcan Özer


Psikiyatrist Gülcan Özer'in okuduğum ilk psikoloji kitabı. İçerik olarak, bir uzman gözünden, insanın var oluş biçimleri, ilişkiler, kültürel kodların insan yaşamı üzerindeki etkisi, evlilik, aile, ebeveynlik tutumları, iş hayatı ve özel hayatın ayrımı, insanın kendiyle barışık olması, boşanma, ego, aldatma, samimiyet ve strateji, kader, keder gibi konular ele alınmış.

Kitapta en çok, tüm konuları özetlediği 'uzun son söz bölümü' favorim oldu... 

***

"Kadının kurtuluşu ne adamda, ne kariyerde, mağduriyetten beslenmemeyi öğrenmeden kadının adı yok."(s.140)

"Kim ne yapmış olursa olsun, nasıl hırpalanmış olursak olalım dermanın bizde, hakkaniyetin roman kahramanı olduğu ve adına hayat denen mesele esas oyuncu olmamızı ister. Israr eder. Eğer hayatımızın esas oyuncusu olmaz, yahut olamaz isek, suçladığımız insanlar ve hayatlar el ele tutuşmuş bizim hayat öykümüzün kahramanları oldu ise, o vakit kendi hayat senaryomuzun figüranı oluruz."(s.182-183)

*

"Hayat bir zaman aşımı oyunu, hiçbir acı zamanın karşısında direnemiyor, sesini soluğunu, rengi ruhsarını kaybediyor. Ayakta ve hayatta kalacak isek, acı yaşanıyor ve tarihin karanlığında yerini alıyor. 

Hikayenin sonunda tamamlanarak yahut eksilerek devam ediyoruz yolculuğumuza... O yüzden insanın kederini şöyle doya doya yaşaması, kıymetini bilmesi, sarıp sarmalayıp vedalaşması, karanlığa teslim ederken ardından uzun uzun bakması lazım. Acıyı zamana emanet edip yaşamazsak, o da ya kendi karanlığına sizden bir parçayı alıp gidiyor ya da gidesi olmuyor; kalıyor."(s.185)

**

Sen söyle ben dinlerim, Alexander💙





13 Ocak 2024 Cumartesi

Lena, Leyla ve Diğerleri


Ankara Ulus Küçük Tiyatro'da, arkadaşımın sürpriziyle izlediğim tiyatro oyunudur.

Kiev'li Lena'nın aşkı uğruna yaşadığı yeri bırakması ve İstanbul'un varoş mahallesinde yaşamasını konu edinir. 

Lena, bir bukalemun gibi bulunduğu yerin ataerkil zihniyetini benimser ve uyumlu bir Leyla olur. Ancak geride bıraktığı, içinde sürekli çatıştığı Lena onun peşini bırakmaz...

Kimlik kargaşası, baskıcı toplumların içinde belirmeye çalışan bireyler, özellikle kadınlara biçilen farklı roller altında ezilen, yok olan otantik benlikler...