29 Şubat 2020 Cumartesi

Kuş kapanı& Dönüşüm - Stefan Zweig




Uzun soluklu okumalarım arasına genellikle Zweig'in bir öykü kitabını da sıkıştırırım. Bir yol ayrımında ya da bir yolun ortasında karşına çıkabilecek olayları, kendine özgü olay ve kişi betimlemeleriyle anlatır Zweig 💙

Kuş kapanı, yaşlı bir adamın, genç bir kıza gizliden mektup yazması ve onu bir şekilde kendi belirlediği kuralları olan bir oyuna sürüklemesiyle ilerliyor.. Farklı bir ruh haline kimin girdiği ise tam bir muamma..

Dönüşüm, yokluğu bilmeyen genç bir adamın ailesini kaybetmesi ve onlardan kalan mirasla, mutluluğu bulamaması ve farklı arayışlara girmesini konu ediniyor...
__________________________________

“Kendimi anlamaya başladığımdan beri, etrafımda olan bitenleri daha fazla anlıyorum artık.”

"Kendini bulan bir insan, bu dünyada kendini kaybetmeyecektir. İçindeki insanlığı anlayan kişi, tüm insanlığı anlayacaktır.”

25 Şubat 2020 Salı

Epifani (Aydınlanma an'ı)



Geçmiş, birbirinden kopuk ve ilintisiz sözcüklerin büyüdüğü bir mırıltı denizidir.
Kapsayıcı ve sınırsız değildir. Ona şu anını kapsayacak, sınırsız bir güç verdiğinde yanılırsın.
Hiç bir şeyi yargılama, varsayımlardan uzaklaş...

Korkuların bir illüzyondan başka bir şey değil. Korkma...

Cevap vermem gerekenler:
- Her şeye başka bir gözle bakmaya hazır mıyım?
- Her şeye sevginin değil kendi özelliklerimin filtresinden bakıyorum, bu sınırlı algımı değiştirebiliyor muyum?

Hazırım... Her şeye sevginin sonsuz gücüyle bakıyorum...
Kendi özelliklerimin ve egomun prizmasında kalmıyorum...
Aldım, kabul ettim...

"Aynı anda uyarılan hücreler, iş birliği ediyorlar. Her gün aynı davranışları tekrar ettiğimizde nöronlar, kişiliğimizi belirleyen uzun süreli bir ilişki kuruyorlar. Eğer sürekli olarak öfkeleniyor, acı çekiyor veya haksızlığa uğradığını düşünüyorsan bu nöronsal bağı daha da güçlendiriyorsun."(s.163)

"İlk yapman gereken şey, kendini yargılama. Bugüne kadar yaşamış olduğun her şey, anlaman için gerekliydi. Değişimi ve evrilmeyi kabul etmek, aynı zamanda geçmişini anlayışla kabullenmektir. Eski savaşların senin için çok önemli bir antremandı. Bu seni olduğun kişiye dönüştürdü, bugün artık gücünün ve zayıflıklarının farkında , yepyeni amaçları olan birisin. Kendini kurban ilan etmenin veya geçmişten pişman olmanın bir faydası yok. Geçmişte o zamanki amaçlarına göre yaşadın, hepsi bu."(s.178)

"Başkalarına karşı güler yüzlü, saygılı, sevecen ve sakin davrandığımda benim yanımda kendilerini güvende hissediyorlar. Kendilerini savunmak için saldırmaya çalışmıyorlar. Onlar da bana gülümsüyor ve dostça davranıyorlar. Birine karşı soğuk, kaygılı, öfkeli ve üzgün davrandığımdaysa, güvensizlikler kaba bir imaj ortaya koyuyor. Davranışım ruh halimi bana bir ayna gibi yansıtıyor."(s.228)

"Mutlu olmak için düşünce biçimin değiştirmen, pozitif düşünmen, istediğin şeye ve hayata inanman gerekir; zira sen ne isen yaşamına da onu çekersin...."(s.78)
                                                            - Bugün kalan hayatımın ilk günü, adlı kitaptan

Is that the best that I can do?

22 Şubat 2020 Cumartesi

Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi, 2019


Bu filmi Büyülü Fener Sineması'nda izlemek istiyordum fakat zaman ve zemin şartları el vermeyince yine evde izledim :)

On sekizinci yüzyılda ressam Marianne'a; manastırdan henüz çıkan ve evlenmek üzere olan genç Heloise'in portresi sipariş edilir. Ancak ressam bu portreyi kızdan habersiz çizmelidir. Çünkü genç kız portresini çizdirmek istememektedir. Bu kısıtlama ressam için çok iyi bir gözlem gerektirir. Gözleme dayalı bu yoğunlaşma sonrasında izole bir aşka kanat açacaktır...

Orpheus miti üzerine inşa edilmiş filmin bu öyküsü; görmek, izlemek, bakmak, bakıp geçmek, bakan aynı anda bakılan olmayı anlatıyor. Bu hikayede, kadınların üstlerine yapıştırılan yaftalarından sıyrıldıklarını gördüm. Filmin odağı; iki kadın arasındaki yakınlaşma olarak görülse de, asıl olarak işlenen bence resmin, doğanın, şiirin, müziğin ve dostluğun bir aşkın üzerinden nasıl yorumlanabileceği.... Hem aşk, hem sanat yoğunlukta..  Portre çizimlerinin dışında Dali'nin resimlerindeki gibi absürt çizimler de var... 

Filmdeki bana göre en etkileyici sekans, kadınların şenliğe gittiği ve oradaki kadınlar tarafından seslendirilen tüyler ürperten melodilerle birlikte filme adını veren sahnenin belirmesi.... Yanarak kadınların var olma imgesi, çok düşündürücü...

" - Anneniz artık bensiz dolaşmanıza izin verecek. Tek başınıza vakit geçirebileceksiniz.
- Özgür olmak yalnız olmak mı demektir?"




18 Şubat 2020 Salı

Düşüş- Albert Camus


Uzun bir aradan sonra nobel edebiyat ödüllü bir kitap okudum.
Camus'nün  Yabancı adlı eserini beğeniyle okumuştum.
Düşüş ise ondan biraz daha farklı ve daha iyi geldi bana.
Parisli bir avukat olan Jean-Baptiste Clamence, Amsterdam'da salaş bir barda geçmişini anımsar. Kendisiyle ve yaşadıklarıyla yüzleşir.
Camus, ölümüne yakın yayımlar Düşüş'ü...
İnsanın doğasını, çaresizliklerini burjuva ahlak anlayışının üzerinden alaya alarak, korkusuzca yazar. Okunası bir edebiyat zirvesi...
_____________________________________________

"Bana öyle geliyordu ki, hiç öğrenmemiş olduğum ama yine de çok iyi bildiğim bir şeyi, yani yaşamayı unutuyordum."

‘"İnsan böyledir, aziz bayım, iki yüzü vardır onun: Kendini sevmeden sevemez."

"Dostluk ise daha sadedir. Uzun sürelidir ve elde edilmesi zordur, ama bir kez elde edildi mi, artık ondan kurtuluş yoktur, gereğini yerine getirmek gerekir."

“Tabii, gerçek aşk pek az rastlanan bir şeydir, aşağı yukarı yüzyılda iki ya da üç kez görülür. Bunların dışında boş gurur ve can sıkıntısı vardır.”


"Sevmek ve sevilmek ihtiyacında olduğumdan, aşık olduğumu sandım. Başka deyimle, aptallık ettim."

“Size büyük bir sır söyleyeceğim, azizim. Son Yargı'yı beklemeyin. Her gün içindeyiz onun.”

“Ama mutlu olmak için başkalarıyla fazla ilgilenmemek gerekir. Bunun üzerine, çıkış yolları kapanır. Ya mutlu ve yargılanır ya da bağışlanır ve sefil olacaksınız. Bana gelince, adaletsizlik daha da büyüktü: Eski mutluluklar için mahkûm ediliyordum ben.”

17 Şubat 2020 Pazartesi

Pablo Neruda


nerelerdeydin diye sorarsan
'hep eskisi gibi' diyeceğim.
toprağı örten taşlardan söz edeceğim,
sürdükçe kendini harcayan ırmaktan;
ben yalnız kuşların yitirdiklerini bilirim,
gerilerde kalan denizi bilirim, bir de ağlayan
ablamı.
neden ayrı adlarla anılıyor ülkeler, neden
günler
yeni günleri izliyor? Neden koyu bir gece
birikiyor ağızda? Neden ölüler?
nereden geliyorsun diye sorarsan bölük pörçük
kelimelerle konuşmak zorundayım,
ağzı zehir gibi yakan araçlarla,
çoğu çürümeye yüz tutmuş hayvanlarla
ve avutamadığım yüreğimle.
andaç değil yanımızda götürdüklerimiz
unutuşta uyuklayan sarımsı kumru değil,
yaşlarla kaplı yüzler,
boğazımıza yapışan eller
ve yapraklardan sıyrılan şey:
aşınmış bir günün karanlığı
acıyı kanımızda tatmış bir günün.
işte menekşeler, işte kırlangıçlar
bize sevinç veren ne varsa,
geçici ve küçük duyarlıkların
yan yana göründüğü süslü kartpostallarda.
ama bu sınırın ötesine geçmeliyim,
dişlemeliyim sessizliğin çevresindeki kabuğu,
ne karşılık vereceğimi bilemem:
öyle çok ki ölüler,
ve öyle çok ki al güneşle yarılmış hendekler,
ve öyle çok ki gemilere vuran miğferler,
ve öyle çok ki öpüşlerle kilitli eller,
ve öyle çok ki unutmak istediklerim.
Pablo Neruda
Çeviren: Tomris Uyar

15 Şubat 2020 Cumartesi

Cahil Hoca- Jacques Ranciére




Belçika’da Fransız edebiyat okutmanı olan Jacotot, tek kelime Fransızca bilmeyen Flamanlara hocalık etmek zorundadır. Bu sırada Fenelon’un iki dilli Telemak kitabı eline geçer. Bu kitap kılavuzluk edecektir onlara. Bu süreçte Jacotot hoca iktidarını reddeder, zekaların eşitliğini ve öğretenle öğreneni sorgular. Eğitim felsefesini sevenlerin hoşuna gidecek bu kitap özellikle klasik eğitim yöntemlerine farklı eleştiriler getiriyor...

***
“Öğrenmek ve anlamak aynı tercüme edimini ifade etmenin iki yoludur. Metinlerin berisinde, kendini ifade etme, yani tercüme etme isteğinden başka bir şey yoktur. Sözün gücü ile hocanın iktidarı arasında nasıl bir ilişki var?”

“Deha dediklerimizin de sırrı budur: bedeni zorunlu alışkanlıklara uydurmak için; rastlantının ürettiğini bilerek yeniden yapmak ve kötü koşulları başarı fırsatlarına döndürmek için bıkıp usanmadan çalışmak.”

“Bir insanın kendisine cevap veremeyen başka bir insanla konuştuğu yerde akıl kaybolur.”

"Özgürleşmiş birinin asıl kadir olduğu şey özgürleştirici olmaktır: bilginin anahtarını vermek değil, bir zekanın kendini başka her zekaya ve her zekayı da kendine eşit gördüğü zaman ne yapabileceğinin bilincini kazandırmaktır."

"Başkasını özgürleştirebilmek için önce insanın kendisinin özgürleşmesi gerekiyor."

"Kendini küçümseme her zaman için aynı zamanda başkalarını küçümsemedir."

"Başkalarını en iyi boyun eğdiren kişi aynı zamanda en iyi boyun eğendir."

10 Şubat 2020 Pazartesi

Alacaceren- Nezihe Meriç



Dağılmış bir ailenin iki çocuğu, Bengi ve Gün... 
Dedelerinin yanında, ailelerinden kalan yaşanmışlıkları sorgulayan, yazar olmak isteyen Bengi’nin her sabahı anlamlı kılma mücadelesi... 
Onun yazdığı roman taslağının içinden geçip, bir çocuğun naif dünyasına yansıyan aile içi ilişkileri okuyoruz...


Öyküleriyle tanıdığım Nezihe Meriç bu sıcak romanını yaşadığı dönemde kullanılan ‘nehir roman’ şeklinde yazmak istemiş fakat tamamlayamamış. -nehir roman- önceden birbiriyle bağlantılı kitaplar hakkında kullanılan bir terim. Günümüzün seri romanları gibi diyebiliriz...

_________________________________________________________________

 “Her ilk roman, biraz yazarının yaşam serüvenini gözden geçirmesi gibi bir şeydir. Çok şey taşır yazarın yaşamından. Sonraları, gözlemler birikip çoğalır, deneyim artar, o zaman başka kişiler, başka dünyalar da yaratılmaya başlanır.”


“Ben, yaşamımdaki pek çok şeyi, anımsamak, anlatmak, yeniden yaşamak için yazmak istiyorum.”

9 Şubat 2020 Pazar

hint felsefesi



Hint Felsefesinin dört kuralı:

- Karşına çıkan kişiler her kimse doğru kişilerdir. (Sorgulama)

- Yaşanmış olan her ne ise sadece yaşanabilecek olandır. (Pişman Olma)

- İçinde başlangıç yapılan her an doğru andır. (Erteleme)

- Bitmiş olan her şey bitmiştir. (Üzülme)


4 Şubat 2020 Salı

İkigai- Hector Garcia& Francesc Miralles


İki yazarlı araştırma türü kitapları okumayı tercih etmem. Fakat söz konusu Japonlar olunca bu fikrimi değiştirip İkigai kitabını okudum. İkigai kabaca ‘kendini meşgul ederek mutlu olma’ anlamına geliyor. Japonlar herkesin bir ikigaisi olduğuna inanır ve onların her sabah yataktan kalkmaları için bir sebepleri vardır.

Kitapta yaşlanırken genç kalma sanatından, yaşlanma karşıtı sırlardan, logoterapi gibi farklı psikolojik tekniklerden, akışı ve an’ı her uğraşta yakalamaktan bahsediliyor. Japonya’nın asırlık isimlerinden öğütlere, doğudan uzun ömrü destekleyen egzersizlere yer veriliyor.

Yaşamın zorluklarından kaçmak yerine onlarla yüzleşmeyi zengin örneklerle anlatıyor İkigai...
________________________________________________

“Geçmiş ya da gelecekle ilgili endişelenmek yerine, şu anda olanı takdir etmeliyiz.”

“Hayatımızın anlamını biz yaratmayız, onu keşfederiz der Sartre.”

Kendi ikigainizi keşfetmeniz dileğiyle 💙