"seni gördüğü zaman zalimce başını çeviren mağrur bir dilberin kapısı önünde ve ay ışığı altında sabaha kadar dolaşmak, bunu candan arkadaşlara ağlayarak anlatmak – söz aramızda- gene hoş şeydir. Fakat sevgili bir vücutta bulunmayan bir şeyi kendisinde taşımaya tahammül etmeyerek onu koparıp atabilmek, işte adaşım, yalnız bu sevmektir."
‘ çünkü içten duyulan şeyler hep yanlış anlaşılır.’
Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna, Kuyucaklı Yusuf
adlı romanlarından sonra okuduğum ilk öykü kitabı. Değirmen adlı bu kitabı üç kısma ayrılmış:
Birinci kısım; Değirmen, Kurtarılamayan Şaheser,
Kırlangıçlar, Viyolonsel, Birdenbire
Sönen Kandilin Hikayesi,
İkinci kısım; Bir Delikanlının Hikayesi, Bir Gemici
Hikayesi, Bir Orman Hikayesi, Kazlar, Bir Firar, Kanal, Candarma Bekir, Sarhoş,
Üçüncü kısım; Bir Cinayetin Sebebi, Bir Siyah Fanila İçin,
Komik-i Şehir adlı öykülerden oluşmaktadır.
Bu öykülerde genel olarak, göçebe bir kültürden gelen
Osmanlı toplumunun kalıntılarını, o dönemdeki insan tabiatını, toplum
üzerindeki yönetim baskısını, yazarın ceza evi günlerinden esinlenerek
yazdığını düşündüğüm mahkumların yürek dağlayan çeşitli yaşam öykülerini o
zamanın, bozulmamış Türkçesiyle ve akıcı bir anlatımla okuyoruz.
Günümüz Türkçesine göre ağır olan edebi kelimelerin anlamları
küçük dipnotlarla sayfa altlarında açıklanmış. Bunun yanında Sabahattin Ali’nin kendini yakından ifade ettiği ön sözüne
de kitabın ilk sayfalarında yer verilmiş.
Bu kitapta beni en çok etkileyen, Değirmen, Kurtarılamayan
Şaheser, Viyolonsel ve Kırlangıçlar adlı öyküler oldu.