“ İnsan bu kentte
ürpermeden durabilir mi? Başka tarihi kentlerde tek baskın kültür var; burada
ise dünya tarihi üst üste yığılmış; pagan, Yahudi, Ortadoks, Katolik, İslam.
Bir zamanlar bu kentin sokaklarında otuz dokuz dil birden konuşulurmuş biliyor
muydun? İnsanın büyülenmemesi mümkün mü?”
“ Gerçek her zaman iyi
midir? Daha doğrusu gerçeği ortaya çıkarmak her zaman iyi sonuç verir mi, yoksa
yaşayabilmeleri için, insanların sahte dünyalarına göz yummak daha mı doğru?”
“Yalnız babasının
değil, onca acılardan geçmiş, çaresizlik, yoksulluk, savaş, iç çatışma, salgın
hastalık gibi birçok nedenle yaralanmış olan halkın da hayata karşı tavrı
buydu. Sus, dua et ve katlan! Alnına ne yazılmışsa o gelir başına.”
*****
Işıkları sabaha kadar yanan ürkütücü benzin istasyonları,
boş meydanlar, kimselerin olmadığı Gezi Parkı, yüksek topukluların üstünde daha
da uzun gözüken travestiler, seyyar arabalarda sucuk ekmek, köfte ekmek, nohut
pilav satanlar, Boğaz Köprülerinde nöbet tutan polisler, Bizans’ın,
Osmanlı’nın, Cumhuriyet’in karman çorman , birbirine geçmiş binaları ve tarihi
yarımadada eski bir Bizans sarayının kalıntıları üstünde yükselmekte olan bir
yapı; Konstantiniyye Oteli..
Erguvan rengi bir Bizans pelerini ya da sarı bir Osmanlı kaftanı giyerek bu otelin açılışına gidiyoruz. Ama önce bu tarih kokan şehrin sokaklarında her çeşit insanın bazen iç karartan, bazen yürek dağlayan bazen de tebessüm ettiren öykülerine karışmalıyız. Tarihin ve şimdinin buluştuğu masalsı bu romanın geçitlerinde durup, arada soluklanmalıyız, sorular sormalıyız, gerçekten öyle değil miydi diye sormalıyız. Geçmişin gömütlerinden gelen yazıtlara dokunup, bir kaosa dönüşen şimdinin mukayesini yapmalıyız..
Otelin açılışından sonra dördüncü yüzyılda İmparator
Konstantinos tarafından dikilen Milion Taşı’na gitmeliyiz. Dünyanın sıfır noktası
olarak kabul edilen bu taşta durup, tanık olduğumuz bizzat kahramanı olduğumuz
tükenmişliği, hançerlenen her iyi yanımızı zamanın vakum makinesinde
vakumlamalı, pörsümüş bir deriyi anımsatan dünyayı ufaltmalıyız.. Sıfır
noktasında durup buradan sonraki mesafeleri, itibar, çevre baskısı kavramından uzakta kalıp,
düşünerek yeniden başlatabiliriz. Yaşanmışlığın tecrübesiyle ve büyük
öngörüsüyle.. Nekropolis’te ikamet eden ölmüşlerin söyleyemediklerini, yaşarken
unuttuklarını, susarken anlatmak istediklerini dinleyebiliriz..
Yedi notadan çıkan sayısız farklı şarkı gibi, aynı topraktan
gelen her insanında farklı hikayesinin kıyılarına çekilebiliriz.. Zehra’nın,
Elmas Hanım’ın, yazar olmak için didinen Emre’nin, Ercüment ve birçok
kahramanın hikayelerine..
Daha Livaneli'nin Kardeşimin Hikayesi duruyor, okuyamadım. Sen onu da okumuştun galiba.
YanıtlaSilonu da okumuştum evet güzeldi :)
SilZülfü Livaneli'den tarih dinlemek... Okunur öyleyse bu kitap <3
YanıtlaSiltarih seviyorsan okumalısın evet :)
SilFarklı kahraman ve desenlerle tarihle iç içe.. severim livaneli kitaplarını sen de ne güzel tanıtmışsın mavilik :)
YanıtlaSiltarihten yansıyan bilgilerle harmanlanmış :)
Silteşekkür ederim canım :)
Alıntılar ve yazınızdan dolayı kitabı zaten merak ediyordum, yine merak ettim. Galiba duyduğuma göre, diğer romanlarından biraz daha ağır gibiymiş ayrıca.
YanıtlaSilonlardan biraz daha farklı geldi bana da :)
Silteşekkür ederim..
tam pansiyon mu açık büfe güzel mi bu oteldeeeee :)
YanıtlaSil:)) yine çook güldümm :)
Silaçık büfe güzel tavsiye ederim :)
Ne kadar guzel alintilar! Ne yalan soyleyeyim bu kitaba karsi biraz on yargiliydim. Ancak icimde okuma isiklari yanip sonmeye basladi suan.. Ellerine saglik iyi ki paylasmissin bizlerle :)
YanıtlaSilben teşekkür ederim canım, tespitleri, insanı düşündüren yönlerini tuttum :)
SilBence kahramanları çok havada kalmış bir romandi. Ama severim de ben Livaneli 'yi ve kitaplarını :)
YanıtlaSilkahramanları çok fazla olan bir kitaptı:)
Silseviyoruz onu evet, sevgiyle..:)
ortaya karışık güzel bir kitap olmuş =)
YanıtlaSilbiraz öyle evet :)
SilAyni kitabi bende birkac gun once bitirdim. Benim yorumumuda merak ederseniz bloguma beklerim.
YanıtlaSilgelirim tabii :)
Silsevgilerimle..