30 Mart 2014 Pazar

Handan ve İnsanyavrusu için çikolatalı krep :)



Sabah  Gülce ile uyandıktan sonra hemen evin yakınında oy kullanacağımız okula güle oynaya gittik. Eşim seçimde görevli olduğu için sabah beş buçukta çıkmıştı. Dışarıda hem güneşli hem de rüzgarlı bir hava vardı. Gülce ile rüzgar estikçe kollarımızı açıp uçar gibi yapmak özellikle yokuşlarda beraber koşmak çok heyecanlıydı. Güneşin vurduğu yerlerde de birbirimizin gölgesini yakalamaya çalıştık. Okula vardık kapıda bile seçim için kağıt dağıtıyorlardı, hiç birini almadan oyumu vereceğim sınıfa girdim ve kullandım. Vatana, millete hayırlı olsun :)


Eve geldikten sonra dünkü yazımda bahsettiğim nutellalı krebi bugün şeker ve sevilesi blog arkadaşlarım Handan ve İnsanyavrusu için yaptım. Krepleriniz hazır sizi bekliyorum :)

Malzemeler:

-1 yumurta
-1 bardak süt
-1 yemek kaşığı zeytin yağı
-1 bardak un
-az tuz,az karbonat
-1 yemek kaşığı pekmez


Yumurta, süt, yağ, pekmez iyice çırpılır ardından un, tuz, karbonat eklenir.Kepçe yardımıyla az tere yağı ile yağlanmış tavada kısık ateşte arkalı önlü pişirilir. Arasına isteğe göre bal, nutella, reçel sürülür. Ben isimleri yazabilmek için çikolata sosu ile yaptım. Afiyet olsun :)

25 Mart 2014 Salı

Lüsyen'e dair


"Kısmetse seni tekrar görmekle bahtiyar olacağım demektir. Dehşetli korkuyorum; sevinçten ölmenin mümkün olacağına inanır mısın? Sen inanmasan bile ben kabul ediyorum: Istıraptan ölmektense, sevinçten ölmek yeğdir."    
Edebiyat derslerinde görmüştük, bir sürü dönem vardı. Tanzimat dönemi, Servet-i Fünun ve Milli Edebiyat dönemi gibi.
Her dönemde yetişmiş çok büyük yazar ve şairler vardı. Ama bunların içinde biri var ki, neredeyse asırlık bir adam, Osmanlı Devleti'nin yıkılışını, Dünya Savaşı’nı da görmüş, Cumhuriyet’in kuruluşunu da.


Atatürk ile tanışıp konuşmuş, Nazım Hikmet’i kendisinin artık eski tarz kaldığını ve önemli bir şair olmadığını söylediği halde evinde ağırlamış ve kendisine hayran bırakmış bir adam.
Mehmet Akif, Cenap Şahabettin, Ahmet Haşim, Samipaşazade Sezai, Süleyman Nazif, Mithat Cemal gibi birçok önemli yazar-şair ile yakın arkadaş olan, 60 yaşında iken Brüksel’de tanıştığı 18 yaşındaki Maria Lucienne Sacre ile ömrünün geri kalanını geçirip hayata veda eden Abdülhak Hamid Tarhan’ı anlatıyor bu kitap. Nam-ı diğer  Türk edebiyatının Şair-i Azam'ı..

Aralarındaki büyük yaş farkında rağmen ,hatta görenler onları baba kız sanıyormuş, büyük bir aşkla bağlanıyorlar birbirlerine. Hamid çapkın bir adam, içkiye-eğlenmeye çok düşkün ve zıtlıklarla dolu biri ama Lüsyen onun son aşkı olarak kalıyor.
25 senelik bir hayat geçiriyorlar beraber. Aralarında o kadar çok şey yaşanıyor ancak aşklarını yaşatmaktan hiç bir zaman yılmıyorlar.
Son yıllarında bile ölüme inat ediyor hep Abdülhak Hamid, hâlâ piyesler yazıyor titreyen elleriyle, unutulmaktan çok korkuyor.
Edebiyattan hoşlanan ve Abdülhak Hamid’in hayatını merak edenlere okumalarını öneririm, çok sıra dışı ve etkileyici bir hayatı var çünkü.


bir yangın şahane bir şehri küller vadisine dönüştürür
bir olay okyanus gibi bir kalbi ,gözyaşına dönüştürür
ölüm, görkemli bir beyni akrep yuvasına çevirir,
bir zelzele, dağları bir avuç toza indirger 
bütün bunların olması mümkündür.çünkü sen benden uzaksın
sonsuza kadar dönmezsen bunlar hep senin eserin olacak ; ceza gününde sorumlu olursun 
iyi etmiyorsun lüsyen,sana yakışmaz 
gel!

Hamid 1921

24 Mart 2014 Pazartesi

4. yaş diyalogları


Canı sıkılan Gülce halleri:

- Anneciğim  keyfim yerine gelmiyor..
  + Bugün keyfinin yerine gelmesi için her şeyi yaptım ama..
- Bir sürprizin yok mu anneciğim, sürpriz istiyorumm
   + Nasıl bir sürpriz bu?
- Adı kinder olan bir çikolata..
Bir de anne mısır çatlatır mısın?
   + Mısır çatlatılmaz patlatılır kızım.
- Ama anne mısır çatlayıp beyaz çiçek açıyor :D

Gülüş'ün şap dudaklı çim adamı :)

İlaç içmeden  önceki Gülce halleri:

- Haydi Gülcecim ilaç zamanı
  + Anne bak bu ilaç kalbimi acıtıyor içmek istemiyorum..

Elindeki havucu bitiremeyen ve iki dilimi annesine yedirmeye çalışan Gülce halleri:

- Anne bu havucu yersen çok güçlü olursun, süper kahraman olursun, sağlıklı olursun..
  + Kızım ben yemek istemiyorum sen yemelisin.
- Anne bak tavşan olmak istiyorsan yemelisin :D

Not: Gülce şunu da yaz dedi:
Ben çok güzel prenses dansları yapıyorum. Duyrulur :)








 

17 Mart 2014 Pazartesi

Vagondaki kitaptan


Şimdiye değin senden zorla alınan ya da çalınan ya da boşuna akıp giden zamanına sarıl.. İyi kullan onu. Kimi zamanımız bizden zorla kapılıyor, kimisi sinsice çalınıyor, kimisi de boşuna akıp gidiyor.
Dikkat edersen, hayatımızın en büyük bölümü kötü iş yapmakla geçiyor. Büyük bir bölümü hiç bir iş yapmamakla, bütün hayatımız da gerekenden başkasını yapmakla geçiyor. Sanıyoruz ki ölüm önümüzdedir; oysa ölümün büyük bir kısmı geçip gitmiştir. O halde sarıl bütün saatlerine. Yaşamak ertelendi mi, hızla akar geçer..
                                                                                         Seneca Lucilius

Bizi yok edecek şunlardır: İlkesiz siyaset; vicdanı sollayan eğlence; çalışmadan zenginlik; bilgili ama karaktersiz insanlar; ahlaktan yoksun bir iş dünyası; insan sevgisini alt plana atmış bilim.
                                                                                               
                                                                                                                M. Gandhi

Şimdiye kadar nasıl yaşadıysan gene öyle yaşayacaksın sanırsın. Sonra beklenmedik bir anda biri çıka gelir. Etrafındaki kimseye benzemez. Kendini bu yeni insanın gölgesinde görmeye başlarsın. Var olanı değil, sende eksik olanı gösteren sihirli bir aynadır. Ve sen bunca zaman hep bir eksiklik duygusuyla, yaşadığını bilmediğin bir şeye hasretlik çektiğini anlarsın. Şamar gibi iner hakikat suratına..
                                                                                                                Chuck Palahniuk

Her şeyi kontrol etmeye ve yönetmeye çalışmaktan vazgeçin. Sürekli " alarmda " olmanız gerektiğini söyleyen iç sesinize kulak vermeyin. Bir şey için elinizden geleni yaptıktan sonrasını dert etmeyin. Kendinizi huzursuz hissettiğinizde içinizdeki barışın merkezine gidin. Sinirlenmenin boşa giden enerjiden başka bir şey olmadığını unutmayın. Tek bir doğru yoktur. Olayları algılama şeklinizi değiştirin. Kendinizi başkalarının yerine koyun. Böylece daha zor incinir ve incitirsiniz.
                                                                           
                                                                                                              Dr. Deepak Chopra

12 Mart 2014 Çarşamba

Kavafis'ten



Konuşmalardan, görünüş ve davranışlardan
sağlam bir zırh yapacağım kendime, 
böyle çıkacağım karşısına kötü insanların
korkmadan, hiç zayıflık duymadan.

Zarar vermeye çalışacaklar bana. Ama
bilmeyecek yanıma yaklaşanlardan hiçbiri,
yaralarım nerede, nerede incinebilir yerlerim,
göremeyecekler örtündüğüm yalanların altını. 


Konstantinos KAVAFİS
Çev: Cevat Çapan



KENT

Dedin, "Bir başka ülkeye, bir başka denize gideceğim."
Bundan daha iyi bir başka kent bulunur elbet.
Yazgıdır yakama yapışır nereye kalkışsam;
ve yüreğim gömülü bir ceset sanki.
Aklım daha nice kalacak bu çorak ülkede.
Nereye çevirsem gözlerimi, nereye baksam
hayatımın kara yıkıntıları çıkıyor karşıma,
yıllarıma kıydığım, boşa harcadığım.

Yeni ülkeler bulamayacaksın,
başka denizler bulamayacaksın.
Bu kent peşini bırakmayacak.
Aynı sokaklarda dolaşacaksın.
Aynı mahallede yaşlanacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Bu kenttir gidip gideceğin yer.
Bir başkasını umma-

Bir gemi yok, bir yol yok sana
Değil mi ki, hayatına kıydın burada
bu küçücük köşede, ona kıydın demektir bütün dünyada.

Konstantinos KAVAFİS
Çev: B. Pirhasan, Erdal Alova

4 Mart 2014 Salı

Anne günlükleri I


Bir zamanlar Montessori annesi olan Mavi şimdilerde meleği yemek yesin diye dünden beri dışarıda yemek yemektedir. Dün dışarıda terbiyesiz tavuk yemiştir Naz. Yerken: anne bak terbiyesiz tavuk, çok terbiyesiz bu kiikiiikii diye hem espri yapmıştır hem de tavuğunu yemiştir:)


Kızı yemek yesin diye kırk takla atan Mavi acaba şimdilerde kolaya mı kaçmaktadır? O değilde her gün yaptıklarını çöpe atınca büyük bir buhrana girmiş ve anneliğini yine sorgulamaya başlamıştır. Annelik işte hem yapıyorsun hem de vicdanını susturamıyorsun. Burada beslenme konusuna büyük bir titizlik gösteren bir annenin dramından bahsedilmektedir. Ki durum gerçekten ciddidir (!)
Bugün de Dominos'da kızı pizza yerken Mavi bu düşünceler içinde çikolatalı suflesini yemiştir.
Eve gelir gelmez bu duruma el koyan baskın mantıklı anne güdüsü ile hemen Gülce'nin sevdiği yemeklerden oluşan bir listeyi hazırlar. Akşamdan onun sevdiği yemekleri yapmaya koyulur:)





Howl ile yattım Howl ile kalktım :)


Dün gece Howl - Ulumalar adlı filmi izledim. Howl, Beat Kuşağının sınırları aşan yazarlarından Allen Ginsberg'in Ulumalar şiirini anlatan bir film. Ginsberg'in gençlik yıllarını, Ulumalar'ı yazışını, kitaba açılan davanın gidişatını anlatıyor. Filmde kitap üzerine dava açılırken, şiirdeki müstehcen bölümler üzerinde duruluyor ve  herhangi bir edebi değeri olmadığı ifade ediliyor. Ardından Walt Whitman'ın Çimen yaprakları adlı eseri ile mukayese ediliyor. Etkileyici bir tartışma sonrasında; şiirin gittikçe yozlaşan Amerikan kültürüne ait gerçeklerin çarpıcı bir tarzla dillendirilmesi, özgün bir üsluba sahip olması gibi özellikleri onun sanatsal bir değere sahip olduğunu gösteriyor.

Jazz eşliğinde Ginsberg'in yazın, şiir ve hayat üzerine düşünceleri canlandırılırken, arada şiirden kesitler okunuyor ve şiirin mısraları tek tek anime ediliyor. Ulumalar çok çarpıcı bir şiir. Evet müstehcen yönleri var ancak ütopik değil, gerçek. Çılgın tüketim çağı insanını inanılmaz derecede eleştiriyor,  insanı dibe çökerten kurallara, insanı bir düzenek haline getiren sisteme sert bir tepkiyi barındırıyor içinde.

Çok etkilendim.. Şiiri sabah bir daha dinledim. Karar verdim, Ginsberg'in kitabını alıp onun edebi dünyasını daha yakından tanıyacağım.

3 Mart 2014 Pazartesi

Paramparça


PARAMPARÇA - DUYGU ASENA

Yazarın daha önce Değişen Birşey Yok adlı kitabını okumuştum. Asena'nın Paramparça adlı kitabı ise, bir erkeğin aralanmayan, gizli dünyasına ayna tutuyor. Bir erkeğin dilinden, onun yaşadığı ikircikli dünyanın kapısını aralıyor. 

Kitabın kahramanı bir taraftan klasik bir erkek gibi yaşıyor, bir taraftan da su yüzüne çıkaramadığı farklı cinsel kimliği ile erkeklerle ilişkilerini sürdürüyor. Kitap, bu anlamda sürekli gel- gitler, huzursuzluklar yaşayan toplumun baskısı ve seçtiği hayatın bağlılığından kopamayan bir insanın profilini aktarıyor.

Hayatı çözmeye çalışan, çözmeye çalıştıkça da kısır bir döngünün içinde kitli kalan, kendini, cinselliğini sorgulayan tam olarak anlamlandıramayan; evli, çocuklu, resmi görevli bir erkeğin hayata tutunma çabası. 
Belki biraz empati kurmaya yardımcı olmak açısından okunabilir.

1 Mart 2014 Cumartesi

Bir SU, bir kruvasan bir de kalanlar :)


.................................
Ormanın fısıltısı bütünleniyor sonsuzlukla..
Haydi gel kanatlarını beraber arayalım,
gecenin sadece seslere mesken olan yüzünde.
Yeryüzünün hummalı ağlayışı çekiyor en dibe bizi..
Haydi gel kaybettiğin masum sözcükleri beraber arayalım,
göğün sonsuz mavisinin en ak yerinde...

...............................



Kimi zaman yer etmesini arzuladığımız ancak yer etmemesi gerektiğinin farkında olduğumuz oluşları iki üç satıra sığdırıp suya akıtmalı; kendi içimizde boğulmamaları için. Suya akıttım ben de. Su.. Nasıl güzel bir addır. Aklayan, paklayan, arıtan ve az evvel anlatmak istediğim gibi yok eden belki de..

Günler sonra bitirdim SU romanını. Sevgili Buket Uzuner'i okumayı özlediğimi itiraf etmeliyim. Mavi Tuna Kumral Ada adlı romanı çok etkilemişti bir zamanlar beni.

Su romanı ise, bütün canlıları eşit değerde kabul eden, tabiatı ve yaşamı kutsayan büyük Türk geleneği Kamanlık kültürünü anımsatıyor ve bu geleneği, kültürü günümüzde diri tutma adına ne yapılabilir sorusuna yanıt arıyor. Kitapta doğadaki kaynakları bilinçsizce, fütursuzca tahrip eden insanoğlunu sağ duyuya davet eden bir sesleniş ve bu anlamda çalışan kuruluşları, dernekleri hatırlatma söz konusu. Ben de bir Greenpeace üyesiyim. Elimden geldiği ölçüde birey olarak ekolojik sorunları önemseyen, çare arayan bu grupları desteklemeye çalışıyorum.

Kitapta bin yıl önce Yusuf Has Hacib'in yazdığı Kutadgu Bilig ( Mutluluk Bilgisi ) adlı eser günümüze uyarlanıyor. Akıcı bir olay örgüsünün içinde bu değerli eserde yer alan önemli bilgilerin altı çiziliyor.

Hiç bitmesin istedim kitap.. Otacı, şifacı Umay Nine'den daha çok bilgi öğrenmek, Komiser Ali Ümit'in geç gelen mutluluğunun tadını çıkarmak, gazeteci Defne Kaman'ın duyarlı, bilinçli yazılarını daha çok okumak, Sahaf Semahat'in Kadıköy'deki kedileriyle yaşadığı, eski kitap ve gerçek dostluğuyla muhabbet kokan kitabevinde daha çok kalmak istedim. Umay Nine'nin pişirdiği ay çöreklerini, kruvasanlarını, bahçesinde yetiştirdiği şeftalileri ve bol limonlu ada çayını gerçekten duyularımla hissettim.Ve sabah kalkıp hiç yapmadığım, yapımı zor kruvasanlardan yaptım. Kitabın o oluşturulan güzel atmosferini sanırım bizzat yaşatmak istedim. Yapımı çok uğraştırıcı olsa da harika oldu kruvasanlarım, beklerim sizi de:)

Güzel, tatlı bir hafta sonu sizinle olsun..