28 Şubat 2021 Pazar

Chinatown, 1974



Çin Mahallesi, kocasının kendisini aldattığını düşünen bir kadının dramatik bir önsezisiyle başlıyor.
Zina davası olan bir cinayet davası, çeşitli değişikliklerle ve öngörülemez sürprizlerle bir katil vakasına dönüşüyor.
Dedektif hikayelerini severim fakat bu filmde, farklı bir dedektiflik arketipi var, işinden çok ötede gerçeklerin peşini canı pahasına bırakmayan bir dedektifin kararlılığı gerçekten cezbedici...
Ünlü yönetmen Roman Polonski'nin Oscar'lı filminin baş rollerinde Jack Nicholson, John Huston ve Faye Dunaway var.

Bu eski filmleri izlememin nedeni daha çok, işleyen kurmacada ne tür çatışmalar, çelişkiler oluşturulabilir kısmını gözlemlemek. Bir hikayeye birden fazla katman vermenin yollarını keşfetmek.
Çin Mahallesi de ismiyle müsemma bir film olarak; devinimin bitmediği ve olaya birkaç düğüm atıldığı en sonunda o düğümün çözüldüğü bir yapıt olarak sinema günceme eklendi. Geçen gün, İnstagram'da filmi hikayemde paylaşınca bir arkadaşım filmin devamı da var, dedi. İzlerim belki :)




25 Şubat 2021 Perşembe

Gece Dersleri- Latife Tekin



Gece Dersleri, Latife Tekin’in okuduğum ilk kitabı. Kitabın ana ekseninde, siyasi bir örgüt içerisinde birey olarak kendini bulmaya çalışan Gülfidan’ın kendi içsel çatışmalarının hikayesi yer alıyor. Bir sınıfa ait olmak mı, olmamak mı? Yoksulluk, devrim, parçalanan hayatlar ve kadınlığın zorlayıcı yükleri...

***
“En yakın dostlarım kendimi savaşarak oyalamamı istiyor. İstediklerini bu sözcüklerle ifade etmeme bile karşı durarak.” s.42

“Seni koltuğumun altında büyüttüğüm günler kırık bir zamanda kaldı, ne yazık... Şimdi çok az şey umurumda.”s.61

“Ben artık yaşlıyım ve hayatı sürüklemenin sayısız yolunun yerini biliyorum.”s.110

“Sizin için büyük bir coşkuyla kendimi eksilttiğimi düşünüp beni yüceltmeni istedim sadece.”s.174

“Galiba ben, kalemin kağıt üstündeki sessiz kıpırtısına muhtacım.”s.191

24 Şubat 2021 Çarşamba

akılla bir konuşmam oldu

 



"Akılla bir konuşmam oldu dün gece;

Sana soracaklarım var, dedim;
Sen ki her bilginin temelisin,
Bana yol göstermelisin.
Yaşamaktan bezdim, ne yapsam?
Birkaç yıl daha katlan, dedi.

Nedir; dedim bu yaşamak?
Bir düş, dedi; birkaç görüntü.
Evi barkı olmak nedir? Dedim;
Biraz keyfetmek için
Yıllar yılı dert çekmek, dedi.
Bu zorbalar ne biçim adamlar, dedim;
Kurt, köpek, çakal makal, dedi.
Ne dersin bu adamlara, dedim;
Yüreksizler, kafasızlar, soysuzlar, dedi.
Benim bu deli gönlüm, dedim;
Ne zaman akıllanacak?
Biraz daha kulağı burkulunca, dedi.
Hayyam’ın bu sözlerine ne dersin, dedim:
Dizmiş alt alta sözleri,
Hoşbeş etmiş derim, dedi.

Ben olmayınca bu güller, bu serviler yok.
Kızıl dudaklar, mis kokulu şaraplar yok.
Sabahlar, akşamlar, sevinçler tasalar yok.
Ben düşündükçe var dünya, ben yok o da yok."

Ömer Hayyam



23 Şubat 2021 Salı

EdebiyatHaber Öykü, "Temaslı" adlı öyküm

 

EdebiyatHaber'in Öykü bölümünde bugün "Temaslı" adlı öyküm yayımlandı.... Bu yayın benim için çok önemli çünkü gönderilen öyküleri çok sevdiğim öykücü Cemil Kavukçu değerlendiriyor...

https://www.edebiyathaber.net/oyku-temasli-bahar-uysal-karakus






22 Şubat 2021 Pazartesi

Mesleğim Yazarlık- Haruki Murakami


Kitapları birçok dile çevrilen Japon yazar Haruki Murakami’nin, bir roman yazarı olarak bu yolu hangi düşünceler doğrultusunda yürüyegeldiğini, nasıl zorluklarla karşılaştığını, devam etme gücünü korumak adına kendini nasıl motive ettiğini, okurla konuşur gibi yazdığı bir kitap; Mesleğim Yazarlık..

Oldukça kendine özgü bir kişilik Murakami ve bu özgünlüğünü korumaya çalışmakta ısrarcı. Yoksa nasıl yazabilirim ki? diye soruyor. Roman yazarlarının hoşgörülü karakterine değinerek başlıyor kitap, edebiyat ödüllerine, yazmak eyleminin fiziksel aktiviteyle ilişkisine, karakter yaratmaya, eğitimin, birikimin yazarın öznel ve nesnel dünyasına etkisine, yurt dışına açılma cesaretine değin hayatından gerçek kesitlerle yazma yolculuğunu anlatıyor...
🍃🍃🍃🍃🍃
“İçinizde en başından beri az ya da çok roman yazma yeteneği olduğunu varsayalım. Bu, bir petrol kuyusu ya da altın madeni ile aynıdır; eğer onu kazıp ortaya çıkarmazsanız sonsuza dek denizin derinliklerinde uykuda kalabilir.”s.128
.
“Yine roman yazmanın içinde bir ‘kendi kendini iyileştirme’ bağlamı da olabilir. Çünkü her türlü yaratıcı eylemde, az ya da çok kendiliğinden iyileşme isteği vardır. Diğer bir deyişle kendinle yüzleşerek, kendi ruhunu bir şeyden farklı bir forma sokarken, yaşamındaki kaçınılmaz çelişkileri çatışmaları, gerginlikleri çözersin veya yüceltirsin. Her şey yolunda giderse bu etki okurla paylaşılır. Somut olarak özellikle bilincinde olmasam da bir romana başladığımda yüreğim böylesi bir arınmayı içgüdüsel olarak arzuluyor olabilir. Bu yüzden ve doğal olarak roman yazmak istemiş olabilirim.”s.166
.
“Zamanla kazanılan şeyin değerini, zaman kanıtlar.”s.110





20 Şubat 2021 Cumartesi

Kurutulmuş Felsefe Bahçesi- Salah Birsel

Denemeciler, açık sözlüdür, gönülsüzdür ve içtendir. Başkalarının olduğu kadar kendi kusurlarını da sergilemekten çekinmezler. Bunların içinde başı çeken Montaigne’dir. Bu yazarlar şunu yapar: her gördüğü her algıladığı şeyi, kendine indirgemek. Denemeciler kendilerinden laf açarken başkalarından da söz etmiş, başkalarını da anlatmış olurlar. Bu noktada Montaigne: “Her insanda insanlığın bütün halleri vardır.” diyecektir.

Denemelerin bir özelliği de, güler yüzlü olmalarıdır. Bunun yanında onların içinde, ince alay ve öğreticiliği de sezinlersiniz.

Kurutulmuş Felsefe Bahçesi de;
İstanbul’dan Roma’ya uzanan yolculukla başlıyor ve denizde yapılan yolculuklarla sonlanıyor. Yitik kuşaktan, aynaların tarihine, Ziya Osman Saba’nın buruk fotoğrafçı anısına, Japonların çiçeğe gösterdikleri saygıdan, çiçek düzenleme sanatının inceliklerine, Muso’nun kurutulmuş çağlayanlarına, dostluktan, yazıda parende attıran farklı denemecilere, tarihi anekdotlara uzanan keyifli bir yolculuk...

Salah Birsel’in kendine özgü deneme üslubu, kitaba sizi yirmi dört ayar bir gülümsemeyle bağlıyor...
***

“Yazdığınız her cümle insanın ve toplumun bütün katlarında çın çın ötmeyecek olduktan sonra onun hiçbir anlamı yoktur. Çağın edebiyatı, edebiyatçının eliyle yoğrulan çağdan başkası değildir.”s.100



19 Şubat 2021 Cuma

nirvana

karanlığı geçelim


karanlığı geçelim

ne uyku
	ne ölüm
hem uyku
	hem ölüm

düş içime uyu
ve sonsuz büyü
unut renkleri
	ve şekilleri
		hepi
		   ve hiçi

beni 
      ve seni
	ve geceyi yuttu
			nirvana
         -Asaf Halet Çelebi



18 Şubat 2021 Perşembe

Yanık Saraylar- Sevim Burak

.....

"Ey güzel kız
Ey küçük kız
Seni görüyorum ordasın- küçücüksün, sandığın arkasındasın- ağlıyorsun-yanındaki küçük oğlan, suyuna hep votka karıştırıyor- hep ağlıyorsun- su içmek istiyorsun- çok sinirli bir çocuksun- ordasın- kurtuluş yolu olmayan kendi ülkendesin- sana yolu gösteriyor ve kapıyı açıyorlar
Oraya yalnız sen gidebilirsin
Alnında günah işaretin var
Seni yargılayacaklar
Yargıçların ellerinde yeşilimsi kadehlerini tutuyorlar kibarca eğiliyor sana kadehlerini kaldırıyorlar
Seni tutmuyorlar
Seni bırakıyorlar aldatılmış sırdaşlığına yaşamın
Seninle gelmiyorlar
Güvensiz bir biçimde hep biraz arkada ve ayakta duruyorlar
Yargıçların
Eğilmiş konuşuyorlar kendi aralarında
Sabahın alacakaranlığında sokak kıvrımlarında kayboluyorlar
Büyük kuşun uyanıyor
Kent’i kat eden-yürüyen-uçan-büyük kuşun seni çağırıyor-silkiniyor- kanatlarını çırpıyor- koşuyorsun- çok hızlı koşuyorsun- alçalıyor- başının üstüne saldırıyor.”
....

-Büyük Kuş öyküsü, s.47-48

17 Şubat 2021 Çarşamba

ışığınki


"Diğer insanların yaptıkları şeyler, biz izin verirsek ruhumuzu zedeler..."
-Savaşçı, Doğan Cüceloğlu


"Okumak olgunlaştırır, konuşmak ustalaştırır, yazmak ise daha somut bir bilgi sağlar..."
-Öğretmen Olmak, Doğan Cüceloğlu


Çok güzeldin...


15 Şubat 2021 Pazartesi

Taipei Story, 1985

 

Dört saatlik Parlak Bir Yaz Günü filmiyle tanıdığım yönetmen Edward Yang'ın eski filmlerinden biri Taipei Story... Filmin odağında otuzlu yaşlarının ortalarında eski bir beyzbol oyuncusu olan Lung ve onun okul yıllarından beri beraber olduğu kız arkadaşı Chin'in birlikteliği var. Bu ikilinin en büyük hayalleri, Amerika'ya gitmek... Lung sporda hayalindeki başarıyı yakalamadığı için ticarete atılıyor fakat orda da istediği gibi ilerlemiyor işleri. Sevgilisi Chin'e oldukça ilgisiz, misal Chin işten ayrılıyor nedenini bile sormuyor. Sevgilisiyle aralarında kapanmayacak mesafeler oluşuyor...

Film salt bu ikilinin hikayesinde ilerlemiyor. Seksenli yıllardaki sosyal değişim, maddi zorlukların açtığı manevi yaralar, yoksullukla kırılan hayaller... Büyük şehirlerin ekonomik çaresizliği içinde boğulan karakterlerin günlük, melankolik ve ağır var oluşlarının çok katmanlı anlatımı... 



14 Şubat 2021 Pazar

kanadı kırık bir akşam



"Gün bitti lambayı hazırla;
Işık kalmadı girecek odamıza.
Çek perdeleri sevdiceğim;
Kanadı kırık bir akşam
Zonkluyor durmadan dışarıda.

Sen bugünden yarına
Birazcık umut sakla.

Yarın farklıdır bugünden,
Adı değişir hiç olmazsa.
Kara bir suyu
Geçiyoruz şimdilerde
Basarak yosunlu taşlara.

Sen bugünden yarına
Birazcık umut sakla.

Gün bitti sevdiceğim;
Geriye kalan posa.
Bu serin güz akşamında
Geç otur karşıma sessizce,
Devam et ördüğün hırkaya."

Metin Altıok

12 Şubat 2021 Cuma

Bir Gemide- Ferit Edgü

 

“Öyleyse niçin yazıyorsun?
Yazmak için.
Öyleyse niçin yazıyorsun?
Kurtulmak için.
Öyleyse niçin yazıyorsun?
Anlatmak için.
Öyleyse niçin yazıyorsun?
Susmak için.
Öyleyse niçin yazıyorsun?
Kusmak için.
Öyleyse niçin yazıyorsun?
Mutlu günler için.
Öyleyse niçin yazıyorsun?
Bilinmek için.
Öyleyse niçin yazıyorsun?
Umutsuzluğu yenmek için.
Öyleyse niçin yazıyorsun?
Güçlüğü yenmek için.
Öyleyse niçin yazıyorsun?
Çünkü
için-
yazıyorum.”

-Olanak-Siz Öyküsü, s.96

Varlık Şubat 2021

 


Varlık Dergisi'nin Şubat sayısında, Jale Sancak "Yeni Öyküler Arasında" bölümünde gönderilen öyküleri değerlendiriyor. Öykünün gelişimi adına her türlü sert eleştiriyi yapmaktan çekinmez Jale Hocam. Bu ay, "Tersinir" adlı öyküm için: "Özenle çalışıldığını düşündüğüm, yayımlanabilir nitelikte bulduğum, beğendiğim öyküler oldu. Yolları açık olsun dilerim." diye yazmış...

Görünmeyeni görünür kılan'a sonsuz şükranla.....


10 Şubat 2021 Çarşamba

Komşular- Tahsin Yücel

 


Tahsin Yücel’in Komşular adlı öykü kitabı toplamda dört öyküden oluşuyor:

Kitaba ismini veren Komşular öyküsünde, kavganın dayanılmaz cazibesi ve onun aileler arasında bir yaşam tarzı haline gelmesi;

Aramak, öyküsünde, Ötegeçe’ye postacı olarak gelen yakışıklı Postacı Münür’ün tek biçimlilik dünyasından öteye gidemeyen arayışı;

Yapıt, öyküsünde, tek baş yapıtı bulunmayan S.T. adlı yazarın kendisinin de anıştırmak istediği gibi tek tek her yapıtının birer baş yapıt olduğunu kesinlemesi ve kaçtığı gerçekleri;

Oğuzlama öyküsünde, koşuklarıyla nam salan yaşlı bir ozanın yitiklerle sınanması ve yaşamdaki edimlerinin başkalaşması anlatılıyor. Öyküler, anlatılan dönemin hafızasıdır, sosyal tahlilidir. Tahsin Yücel öykücülüğünün nefis örnekleri bu kitapta bir araya gelmiş, okunmalı💙

***
“Kavga mı yaşama güzelliğini ve anlamını veriyordu, yoksa yaşam kavgaya karşın mı güzeldi”

"Ben bu olayı olduğu gibi anlatmamak için tam kırk iki kitap yazdım," dedi.
"Çok uzun bir yol," dedim.
"Gerçeğin yolu uzundur," dedi.
"Ama siz bu yolu gerçekten kaçmak için yürüdüğünüzü söylüyorsunuz," dedim...
S.T., ... kitaplarında çok sık rastladığımız türden bir tümce üretti:
"Gerçekten kaçmak da onu aramaktır."


“Şu kısacık yaşamda dinginliğin değerini bilmeyip de önüne çıkan ilk adam ya ilk kadınla evlenme zayıflığına kapılan, mutsuzluklarına bir de günahsız çocukları ortak eden insanlara hiçbir zaman akıl erdirememişti.”

Maviye İz Süren'e Dair XII



Işıl ışıl parlayan gözleriyle konuştuk önce, gözleri doldu, ince bir sitemle baktı bana:
"Onu oraya sen koydun."  dedi
"Neyi?" dedim. 
Işıldayan gözleriyle konuşmayı sürdürdü:
"Ayrılığı," dedi. 
"Senin bizi bırakmanla başladı bütün felaketler. Sen buradan gitmeseydin, bizi bırakmasaydın pandemi denilen biyolojik bir savaş olmayacaktı, depremler artmayacaktı, buzullar daha hızlı erimeyecekti ya da dünyanın ekseni kaymayacaktı. Gitmeseydin, bırakmasaydın belki kendimi daha güçlü hissedecektim, her durumda mücadeleyi fısıldayan sözlerine sığınacaktım.. dedi. Sonra sustu. O suskunluktaki bütün kırık kelimeleri okuyabiliyordum.

"Öğretmenim sizinle görüntülü konuşabilir miyiz?" diye mesaj attığında heyecanla hazırlanmış ve kendime yandan çarklı bir dibek kahvesi yapıp oturmuştum koltuğuma. Böyle kırık dökük bir konuşma tahayyül etmemiştim....

Görüntülü konuşmaya başladığımızda "Nasılsın, iyi misin?" klişelerinin içine sıkışmış cümlelerini çıkarabiliyordum ela gözlerinden. Çünkü o benim ayrıldığım, Şanlıurfa'da okuttuğum sınıfımdaki, en iyi arkadaşlarımdan biriydi. Yusufçuk kuşlarının şakırdayan ve hep iyi gelen sesiydi. Şimdi hatıralarda kalan eski sınıfımın klasik aurasını olumlu enerjisiyle anında değiştirmeyi bilen, sorumluluklarını yerine getiren, öğretmeninin nöbet günlerinde ona yardım eden, onunla dertleşen, şarkılar söyleyen, oyunlar oynayan öğrencim biricik Yusuf'um... 

Ankara ile ilgili tüm haberlerde aklına geliyormuşum, başkentin hava durumuna bile bakıyormuş. Ona hediye ettiğim kitapları bitirmiş, en son girdiği deneme sınavında sınıf birincisi olmuş, annesi Ankara'yı çok seviyormuş belki ilerde gelirlermiş, benim söylediğim gibi yolu sevgiden geçen herkes bir gün bir yerlerde buluşurmuş. Arkamdan ağlayan sınıfı ve kendimi ikna etmek için sıklıkla tekrarladığım o cümleyi unutmamış. Yolu sevgiden geçenler buluşurlar elbet. Yeni öğretmenine alışmış ama biraz sevgisini göstermek konusunda cimriymiş. Ah be Yusuf, sevgisini çok belli edenler her zaman mağlup olur ve daha çok incinirler. Belki böylesi iyidir hayatın gerçeklerini erken öğrenirsin işte. Maviye İz Süren kitabımı alınca bana kavuşmuş gibi hissetmiş. Önce annesi, ablaları sonra da kendisi okuyacakmış. Harry Potter hayranı olmuş kendisi de.  Burada çok iyi okullar var, burada bir okulu kazanırsın inşallah, yine kavuşuruz dedim. Her gün burada, karanlıkta gizlenen ışıkla oyunlar oynuyorum demedim. Gökyüzünden geçen her uçakla aileme ve çocuklarıma selam söylediğimi, yağan yağmurlarda, aylak aylak yürüyüşlerde, sözcükler denizinden aşırdığım seslerle söyleyemediklerimi sarı defterlere söyleyerek, özlemimi unutmaya çalıştığımdan söz etmedim.  Alıştım zemheri ayazının bitmediği, yabancı Ankara'ya, alıştım dedim, insanın evi neresiyse yurdu orasıdır, dedim. Birbirlerini içten seven yürekler asla unutmazlar yaşadıklarını, biriktirdikleri güzel anılarını...

Telefonu buruk bir şekilde kapattım. Soğuyan kahveyi ağzıma götürüp bir dikişte içtim. Bir suskunluk daha büyüttüm, nemlenen gözlerimi sildim.

Onu oraya ben koymadım, 
aramıza, 
ayrılığı, 
mesafeyi, 
özlemeyi... 

7 Şubat 2021 Pazar

Nohut Oda- Melisa Kesmez



Gaston Dachelard’ın, “Yaşamın ilk çabası kabuk oluşturmaktır” sözüyle başlıyor Nohut Oda...

Kalanlar öyküsünde, başka yere gidenlerin ardından yaşanan ayrılık acısı, hatıralarda yaşayanların gösterdiği yaşamperver çabalar ve hissedilen yalnızlıklar;

Son Bir Çay öyküsünde, annesini kaybeden bir adamın eski sevgilisinde anne boşluğunu kapatma çabaları ve kendi kendini tüketen, tüm yolların bittiği bir ilişkinin ayrılıkla hizalanması;

Annemin Çadırı öyküsünde, apansız yaşanan bir depremin ardından parktaki bir çadırda kendi özerkliğini ilan eden bir annenin ailesine yabancılaşması;

Görüşürüz öyküsünde, ailesini terk eden bir babaya duyulan özlem;

Kız Kardeşim Handan öyküsünde, genç yaşta annelerini kaybeden iki kardeşin bu gerçeği farklı şekillerde kabullenmeleri anlatılıyor...

***
“Sonuçta her şeyin değil ama pek çok şeyin gerçekliği senin kendini neye inandırdığınla ilgiliydi.”

“İki yeniyetmeyiz şimdi. Çok sevmenin, ölüp bitmenin, birbirini zalimce hırpalamanın büyük yangınından uzakta, serin bir yerindeyiz artık hayatın. Aramızda birkaç santim var. Ama birimiz uzanıp diğerini öpüverecekmiş gibi bir yakınlık değil bu. Bilakis, artık hiç kısalmayacak bir mesafe aramızdaki. İkimizin de korumaya sessizce mutabık kaldığı bir mesafe.”




6 Şubat 2021 Cumartesi

Ana ve Oğul, 1997


Mother and Son, Rus yönetmen Alexander Sokurov'un meditatif bir filmi. 
Yaşama sevincini yitirmeyen bir oğul ile hayatının son gününde ağır hasta bir anne... 
Anne ve oğul arasındaki derin bağ işlenmiş filmde. 
Birbirleri dışında bu hayatta şefkatli, karşılıksız bir sevgi görebilecekleri kimseleri yok. 
Her karesi içsel bir gerilim ve sonsuz bir yaşam sevgisi içeriyor. 
Ölümler arınma hissiyle gerçekleşir ve bu hissi bütünleyen anne oğulun sevgisi normal sevginin üzerine yükseliyor bu filmde... 

5 Şubat 2021 Cuma

Oğuzcum Ataycım




 ".... Ama gene de ona yazmak, hep onun için yazmak, ona durmadan anlatmak, nerede olduğumu bildirmek istiyorum.

Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?"

-Oğuz Atay, Demiryolu Hikayecileri




3 Şubat 2021 Çarşamba

Kesişen Yazgılar Şatosu- Italo Calvino


talya edebiyatı okumalarıma, Italo Calvino ile devam ettim. Kesişen Yazgılar Şatosu, gece bastırdığı için yolculuklarına devam edemeyen yolcuların sığındığı ormanın ıssız yerlerinde zor fark edilen bir şato. Yolcular burada konaklıyor, hiç konuşmuyorlar ve masadaki tarot kartlarıyla her yolcu kendi öyküsünü anlatmaya çalışıyor... Mitolojik desenli bu öyküler birbirinden bazen ayrılıyor, bazen de yeniden bütünleşiyor, farklı bir kitaptı... Calvino’nun betimleme yeteneği ve akıcı bir anlatımı var, yine de bana sorarsanız onu tanımaya Görünmez Kentler kitabıyla başlayın derim...
***
“Zamanında durmasını bilmeyen güç, ister insan ister öküz ister akbaba olsun, çevresini çöle döndürür ve kendisi de orada geberip karıncalarla sineklere yem olmaktan kurtulamaz.”

“Biri, hep saldırganlığı, kestirip atmayı gerektiren tutkuların yolu; öteki ise düşünmeyi ve yavaş yavaş öğrenmeyi öneren aklın yolu.”

"Böyle bırakın beni. Dönüp dolaşıp sonunda anladım. Dünyayı tersinden okumak gerek. Keramet bunda!"

2 Şubat 2021 Salı

Kil-Tablet Öykü 48. sayı

 


Hoş geldin kısa şubat ayı... Güzelliklerle, bereketle ve maviliklerle gelll:) 

Kil-tablet Öykü şubat ayı 48. sayıda "Sterilize Dünyam" adlı öyküm yer aldı...

https://kiltabletoyku.com/oyku/sterilize-dunyam/

Bu ayın konusu: denge. Bende eski evimizde, çok sevdiğimiz Mişa'nın üzerinden sevgideki dengesizliği, bencilliği anlattım... 




1 Şubat 2021 Pazartesi

Huma Kuşları- Onur Çalı

 


Huma Kuşu, cennet kuşu olarak da adlandırılır. Bu kuş, ayakları yere değmeyen, çok yükseklerde uçan efsanevi kuş olarak bilinir. Onur Çalı'nın kaleme aldığı Huma Kuşları öyküleri ise, bir kuş misali başka başka yaşamlarda gezinen ve ayakları yere sağlam basan öykülerle selamlıyor okurunu. Menzilini arayanlar, korkularında hapsolanlar, karakterini öldüremeyen yazarlar, yolda olmanın hayatın gizemini asla bitiremeyeceğine inananlar... Yer yer gerçekçi, yer yer alegorik yaşam kesitleri; ironik ve sempatik bir anlatımla bütünleşiyor. Beğenerek okudum ✌🏻💛

“Biz hep yoldaydık. Dursak ölürdük. Arabamıza atlar, içkimizi alır, müziğimizi koyar ve birbirimizi severdik. En çirkin yanlarımızı severdik. Durursak ölürüz diye korkardık. Yine yollardaydık o gece...”
.
“Bazen bana da öyle geliyor, sanki hiç yaşanmamış gibi. Gerçekten izledik mi yoksa izlemedik mi sanıyoruz, belli değil. Belki izlemişizdir hakkaten ama birine anlatırken bazı yerlerini uydururuz ya da başka bir hikayeyle birleştiririz ya. Tam anlatamadım ama bunun gibi bir şey.”