"Yatmadan önce yüzümü yıkıyorum.
Bir ülke alevler içinde yanarken
ben yüzümü yıkıyorum.
Yüzümü yıkamak aptalca geliyor.
Yüzümü yıkamamak da aptalca geliyor.
Hiçbir zaman böyle olmamıştı...
Ve her zaman böyleydi aslında.
Birileri dünyanın bir yerinde
"Şerefe" diyerek bardak tokuştururken
dünyanın başka bir yerinde birileri evlerinden
oldu.
Aynı binada biri aşık olurken
bir diğeri yas tuttu.
Istırabın, sıradanlığın ve
güzelliğin hep bir arada olması
hem dayanılmaz hem de olağanüstü.
Aynı dakika içinde önce üstünü
başını gösterenlerin sonra da
savaştan bahsedenlerin
gönderilerini "geçerken" yüz
yıkamak gibi sıradan, aşık olmak
gibi de büyük şeyleri nasıl
yapacağız?
Derin derin iç çekiyorum...
Umutsuzluk... Sonra umutsuz
olmayı reddediyorum. Bir nefes
alıyorum. Biraz daha
geziniyorum: yeni doğmuş bir bebek,
yeni açmış bir çiçek, itfaiyeciler, evsizler...
Dünya ne çok şeye ev sahipliği yapıyor.
Umutsuzlukla enerji arasında bir
seçim yapmalıyım.
Enerjiyi seçiyorum.
Karanlığın içinde dimdik durup
"Enerjiyi seçiyorum!" demek nasıl olur?
Önce bunu düşünüyorum.
Yüzümü yıkamaya kaldığım yerden
devam ediyorum.
Sonra görmezden gelmek yerine
bakmayı seçiyorum.
Güvenmeyi seçiyorum: Önce
iyiliğe, sonra tanıdığım
kişilerin içindeki iyiliğe,
sonra da hiçbir zaman
tanımadıklarımın içindeki iyiliğe.
Kendime güvenmeyi seçiyorum.
Yeni yollar seçiyorum.
Eski alışkanlıklarımı değiştirmeyi seçiyorum.
Nasıl yardım edebilirim diye araştıracağım önce.
Sonra da davetli olduğum doğum günü
kutlamasına gideceğim.
Çünkü biliyorum, yas ve kutlama aynı anda var olabilir."
-Mari Andrew