"Ama insanlar birbirlerini sık sık görünce tanıdıklarını sanıyorlar.
Zamanını yeni bir duvar saatine göre düzenlemeye koyuldu.
Adına sıla hasreti denen tamamen yeni bir duygu hissediyor.
Tutkunun, tanım olarak aşırılık olduğunu bildiğinden tutkusuna hayrandı.
Belleğinin kendisinden nefret ettiğini, onu sadece kötülediğini çok iyi biliyordu; bu yüzden ona inanmamaya ve kendi hayatına karşı daha hoşgörülü olmaya zorlamıştı kendini. Boşuna çaba: Geriye bakmaktan hiç hazzetmiyordu ve bunu mümkün olduğu kadar az yapıyordu.
Ardımızda bıraktığımız zaman daha geniştir, bizi geri dönmeye çağıran ses daha karşı konulmazdır. Bu deyişte keskin bir hava var, ama yanlış. İnsan yaşlanır, sonu yaklaşır, her an gitgide kıymetlenir ve anılarla kaybedecek zaman yoktur."
Prag Baharı… 5 Ocak 1968 tarihinde başlayan ve
Çekoslovakya’nın politik olarak liberalleşmeye çalıştığı bir dönemdir. Haziran
sonlarına doğru Sovyet ve Varşova Paktı’na bağlı müttefik devlet askerlerinin
Çekoslovakya’ya girme hareketleri; ağustos ayında yapılan müzakerelerden bir
sonuç alınamayınca Çekoslovakya’nın 20-21 Ağustos tarihinde işgal edilmesi ile
sona erdi.
Bu işgalin sonucu yaklaşık üç yüz bin civarında insan Batı
ülkelerine doğru göç etmek zorunda kaldı. Bu göçmenlerden biri de Bilmemek adlı
romanımızın kahramanı Irena’dır. Prag’dan göç ederek Paris’e yerleşen Irena,
kocasının ölümüyle yapayalnız kalır. Kendisini, içinde bulunduğu durumu
anlayacak kimse yoktur yanında. İşgal sonrası ara ara memleketine ziyaretleri olur
ama her ziyaretinde bir şeyler eksilir sanki kalbinde. Memleketinde yaşarken
duyumsadıkları, sürekli büyüyen özlem yerini karmaşık duygulara bırakır. Memleketine ziyareti sırasında hava alanında kendi ile
göçmenlik kaderini paylaşan Josef ile tanışır. Josef onun geçmişinden bir kesit
gibidir. Sürgünlüğün ortak kaderini paylaşır onunla.
Yabancılaşma, memleket hasreti, yalnızlık, bellek, geçmiş,
unutuş ve yurtsuzluk üzerine yazılmış bir roman, Bilmemek….