"Bazen hayatın taşınamayacak kadar ağır bir sırt çantası olduğu, her şeyi kaybetmek pahasına da
olsa bütün bagajını yol kenarında bırakıp karanlığa doğru yürümenin, atılacak en doğru adım olduğu duygusuna kapılırsın."
"Bugünlerde, bana bu ülkeye ayak bastığın anda şeytanla anlaşma yapıyorsun gibi geliyor. Giriş kapısında pasaportunu uzatıyorsun, damgalanıyorsun, biraz para kazanmak istiyorsun, bir işe giriyorsun.. Ama niyetin geri dönmek! Kim burada kalmak ister ki! Soğuk, nemli, berbat bir yer. Kötü yiyecekler, iğrenç gazeteler, kim burada kalmak ister? Kimsenin seni hoş karşılamadığı, sadece tahammül ettiği bir yerde kalınır mı? Sadece tahammül ettiği.. Sonunda evcilleştirilmiş bir hayvanmışsın gibi. Kim kalmak ister?..Ama şeytanla bir anlaşma yaptın.. Seni ele geçiriyor ve birden dönecek halin kalmıyor, çocuklarını tanımakta güçlük çeliyorsun, artık yersiz yurtsuz birisin."
"Çünkü bir inançtan kurtulmak, tuz elde etmek için deniz suyunu kaynatmaya benzer: Bir şey elde edilirken, bir diğeri yitirilir."
"Bir erkek sarıldığı kadının yaşındadır."
"Herkesin bir derse ihtiyacı var, dedi. "Ya her şey kutsaldır ya da hiç bir şey. O başkalarına ait şeyleri yakmaya başladıysa, o zaman kendi de kutsal bir şeyini yitirmeli. Kimse başına geleceklerden kaçamaz"
"Herşeyi sonradan anlamak ne kolay... Kimse sonradan yanılmaz"
"... kader okunamaz, onu yaşamak zorundasın."
"Bowden’ın oturma odası yolun altında kalıyordu ve pencerelerinde parmaklıklar vardı, bu yüzden bütün görüntüler kısmiydi. Clara genelde ayaklar, tekerlekler, egzoz boruları ve sallanan şemsiyeler görürdü. Böyle anlık görüntüler çok şey anlatırdı: Canlı bir hayal gücü, yıpranmış bir dantelden, yamalı bir çoraptan, yere yakın sallanan ve daha iyi günler görmüş bir çantadan bir sürü duygulu öykü çıkarabilirdi."
*****
İnci gibi dişler, 1974 senesinde doğan üç çocuğun ve ailesinin, Kuzey Londra'daki yaşam yolculuklarının dinamik, akıcı, eğlenceli bir dille anlatıldığı uzun bir roman. Kitap yirmi bölümden oluşuyor.
*****
İnci gibi dişler, 1974 senesinde doğan üç çocuğun ve ailesinin, Kuzey Londra'daki yaşam yolculuklarının dinamik, akıcı, eğlenceli bir dille anlatıldığı uzun bir roman. Kitap yirmi bölümden oluşuyor.
Tipik İngiliz özellikleri taşıyan orta sınıftan Archie Jones ile Bangladeşli olduğu halde Hintli olarak anılan Samet İkbal'in İkinci Dünya Savaşı yıllarında başlayan arkadaşlıkları, evlilikleri, çocukları; Kuzey Londra'nın varoş bölgelerinden Bulgaristan'ın köylerine, Yehova Şahitleri'ne, farklı etnik kökenlerden islami cemaatlere, bitkilerle terapiden gen mühendisliğine uzanan olaylar, bambaşka hikayeler.. Her bölüm, bu iki ailenin yaşadığı yerlerin özellikleri, göçmen oldukları için hep dışlanan hüzünlü bir hikayenin parçalarını ve yaşadıkları coğrafya insanının tercih ettiği kültürle uzlaşma çabalarını içeriyor. Olaylar, Bangladeş, Bulgaristan, Jamaika ve Londra'da geçiyor. Genel olarak üzerinde durulan temalar: ebeveynler, sosyal, etik, dini sorgulamalar, İngilizler, çocuklar, aile eğitimi, yabancılar.
Smith, karanlıkta inci gibi dişleri ile belli olan siyahların yaşadığı toplumda genellikle dışlandığını vurguluyor. Kozmopolit bir yapıya sahip olan, çok kültürlülüğü benimsemiş gibi gözüken İngiliz toplum yapısının bilinmeyen yüzünü bir göçmen ailenin parçalanmış yönleri ile gözler önüne seriyor.