(......)
"Bir taş sabreder yalnızca. Zamanı dilenir zamandan. Taşın silahı sabretmektir. Taşın silahı, acıyı gövdesinden hakkıyla geçirebilme becerisidir. Çünkü nasıl bir taş kendi ağırlığındaysa, tutuluşların acısı da ancak kendi kadardır. Fazlası var sanılacaktır; ancak, bilin ki, tutuluşun acısı sadece kendi kadardır. Katlanmak için zamandan zaman dilenmek gerekir. Tutulmuşlara verilecek ilk tavsiye budur.
Yine de tutulmakla ilgili, cümle mahlukattan saklanan bilgi, bir talihsizliktir ki, sadece taşa bahşedilmiştir. O da, tutuluştan çabucak ve sağ salim kurtulma bilgisidir. Zamandan zaman dilenmeden, beklemeden, sabretmeden kurtulmayı tutuluştan sadece taşlar bilir. Elbette açık edemem bu bilgiyi. Lanetler yoksa beni bilge zaman. Ama yine de şu kadarını söylemeden geçemeyeceğim, acısını düşündükçe tutuluşun, söylemeden edemeyeceğim.
Kırılmaktır sır.
Kırılmak sır. Tutulmuş yanını olduğun yerde bırakıp, tutulmayı bırakıp, bir başka taş olmaktır artık. "Ben", başkaları olur artık o zaman. Ama elbette bir taşın gücü yeter bu sabırsızlığın bedelini ödemeye. Artık hiç tutulmayacak olmanın lanetli katılığını, küçülmüş ve katılaşmış gövdesini sonsuzluğa doğru sürükleyip götürmeyi ancak bir taş becerebilir.
Taş başlangıçta katı değildir. Fakat taş öğrenir. Ve taş, işte taş olmayı, böyle tutulup kırılarak öğrenir."
(s.92-93-94)
(.....)