27 Eylül 2013 Cuma

Armağanlar



ona, gözle görülmeyen müzik verildi, 
zamanın bir armağanı, zamanla son bulacak.
güzellik verildi, yürekleri dağlayan bir güzellik.
aşk verildi, armağanların en korkuncu.


ona, yeryüzündeki kadın güzelliklerinin
tümünün bir olduğu bilgisi verildi.
bir öğleden sonra ay’ın ayırdına vardı,
ay’la birlikte yıldızların simyasının.



ona alçaklık verildi. alçakgönüllülükle,
kılıcın işlediği suçları araştırdı,
kartaca yıkıntılarını,
doğu’yla batı arasındaki göğüs göğüse çarpışmayı.



ona dil verildi, şu yalan.
ten verildi, sonunda toprağa karışan.
ürkünç bir karabasan verildi. ve aynadaki öteki yansıdı, bizi gözünde alıkoyan

zamanın devşirdiği kitaplar arasından
birkaç sayfa bağışlandı ona;
elea’dan bir karşıtlıklar yığınağı,
zamanın aşındıran rüzgarından sakınılmış.


insan sevgisinin yüce kanı
(bir grek bu imgenin sikkesini bastı) ödülüydü,
adı bir kılıç olan ve gökyüzünden
yeryüzüne edebiyatı indiren biri’nden gelen.



başka şeyler verildi, her birinin kendi adı vardı:
küp, küre, piramit,
sonsuz kum, tahta
ve insanlar arasında yürümek için bir gövde.



her gün tadını çıkarmayı hak etti:
işte senin tarihin, tıpkı benim tarihim gibi…   

                                                                Jorge Luis Borges


23 Eylül 2013 Pazartesi

bulut arkadaşı


Göğe her gün bıkmadan merdiven dayardı çocuk. Bulutlarla oynardı. Bilirdi ki, gökkuşağı bulutların arkasında yaşardı. Bulutları dağıtırdı çocuk.

Her gece balkonunuza ondan aldığı renklerle bir düş bırakırdı. 
Görür müydünüz onu?

20 Eylül 2013 Cuma

Yolculuklar mı?


Yolculuk etmek, çok işe yarar, düş gücünü çalıştırır...
Gerisi yalnızca düş kırıklığı ve yorgunluktan ibarettir... Bizim yolculuğumuz ise tümüyle düşseldir... Gücünü buradan alır...

Yaşamdan ölüme doğru gider. İnsanlar hayvanlar, kentler nesneler, her şey düşlenmiştir... Bu bir romandır, yalnızca düşsel bir öyküdür. Böyle buyurmuştur Littre* , o ki asla yanılmaz...

Kaldı ki herkes aynı şeyi yapabilir. Gözünü yummak yeterlidir...

Yaşamın öbür tarafındadır bu...

Louis Ferdinand Celine





* Emile Littre : Fransız hekim, filozof, dilbilimci ve siyaset adamı. Pozitivizmi dilbilime uygulamıştır, kendi adıyla anılan bir Fransızca Dil Sözlüğü ve Fransızca Dili Tarihi yazmıştır.

16 Eylül 2013 Pazartesi

Şair


Geceleri uyuyamıyorum çoğu zaman,
Yaşam acı veriyor,
Şiir yazıp kelimelerle oynuyorum o zaman,
Kötüsüyle ve iyisiyle,
Kurumuşuyla ve dolgunuyla,
Açılıyorum onların parıltılı denizinde.
Uzakta, palmiyeli adalar yükseliyor maviden,
Mis kokulu rüzgar esiyor sahilde,
Ve bir çocuk oynuyor renkli kabuklarla,
Yeşil kristalde kar beyazı bir kadın yüzmekte.
Denize yağan renk sağanağı
Ruhumun üstüne de yağmakta;
Şehvetle akıyor, matem içinde donuyor,
Dans edip koşuyor, kaybolup duruyor,
Sade elbiseler giyinip kelimelerden,
Sürekli ton, şekil ve yüz değiştiriyor,
Çok eski görünüyor ve yine de geçmişle dolu.
Çoğu ise anlamıyor bunu,
Düşlerimi deliliğe yorup beni yitik görüyorlar,
Tüccarlar, redaktörler, profesörler beni gözlüyorlar –
Fakat diğerleri, çocuklar ve kadınlar,
Herşeyi bilip seviyorlar beni, onları sevdiğim gibi,
Çünkü onlar da bu resimli dünyadaki kaosu görüyor,
Çünkü onlara da tanrıça peçesini ödünç veriyor.

Hermann Hesse


"Kuşlar uçuyor üstünde
Gökyüzü var üstünde..."

Unuttuklarım ve kızımla anımsadıklarım


- Duymak istediklerini duymayı, duymak istemediklerini duymamayı,

- çok güzel vakit geçiriyoruz ‘ diyerek o anın güzelliğini kendime fısıldamayı. Örneğin, gökyüzünde ayı her gördüğünde büyük bir heyecanla onu izler ben de onunla hayattaki her anın tadını çıkarmayı unutmam. Çocuklar tüm duyularıyla yaşadıkları anın içindedirler hep. 

- Yalnızca yaşadığım ana odaklanmayı,

- Sevincimi ve tüm duygularımı gizlemeden yaşamayı,

- Hayatı hep eğlenceli kılmayı, doğal ve içten bir şekilde onu kucaklamayı, mutluluğunu kendi sözcükleri  ile yarattığı bir şarkı eşliğinde yaşamayı,

- Koşulsuz, karşılıksız sevginin en güzel halini yaşamayı, onu unutturmamayı bedeni ve ruhu ile anlatır her zaman.

15 Eylül 2013 Pazar

Hafta sonu ev aktivitesi


Nişasta ile Oyun:

Biraz su, biraz nişasta ve gıda boyası (yoksa parmak boyası da olur) hepsini karıştırıp akışkan bir sıvı elde edip çocuğunuzun duyularını uyarabilecek pratik bir ev eğlencesi yapabilirsiniz. Katılaştığında sulandırarak tekrar tekrar kullanabilirsiniz.

Kaynak: Çocuklarımla büyürken



















Panda Evi

Bunu da bir montessori blogunda gördüm. Renkli yazıcım olmadığı için önce, dosyanın renksiz halini çıkardım. Gülce ile önce evi boyadık sonra kesip yapıştırdık. Oyuncakları ile pandaları ziyarete gittik, onları konuşturduk.






Araba ile Labirent Bulmaca Oyunu

Dosyanın çıktısını alıp boyadık, bir kartona yapıştırıp araba ile evin doğru yolunu bulmaya çalıştık.

Kaynak: Tepehomegiller

11 Eylül 2013 Çarşamba

Osho - Sırlar Kitabı





"Leo Tzu şöyle der: “Arama! aksi halde kaçırırsın. Aramayı bırak ve bul.”

Eckhart şöyle der: “Geçen zaman değil. Zaman, aynı kalıyor. Tersine biz geçiyoruz.


"Senfoni birbiri içine karışan pek çok notadan oluşur, notaları inceleyerek bir senfoniyi
anlayamazsın. Böldüğün, kestiğin, analiz ettiğin zaman yaşam kaybolur. İşte bu yüzden bilim
asla yaşamın ne olduğunu anlayamayacaktır. Teknolojinin yöntemleriyle, metodolojisiyle,
yaklaşımıyla yaşam bilinemez."

Buda demiş ki: “İlk önce ol ve eğer varsan, o zaman ne yaparsan yap, bir hizmet olur. Bir
duaya dönüşür. Sevecenliğe dönüşür. Dönüm noktası varlığındır. Benliğin devrimdir.

Bir zen keşişi, Bokuju, şöyle demiş: “Benim bildiğim tek meditasyon şu; yemek yerken yerim, yürürken yürürüm ve uykum geldiğinde uyurum. Her ne oluyorsa o olur, ben asla karışmam.


Tantra der ki: “Ne yaparsan yap, örneğin öfkeliysen öfkenin geldiğini hissettiğinde
kesintisiz farkında ol. Onu baskılama. İfade etme. Üçüncü bir şey yap. Üçüncü seçeneği seç.
Bu farkındalık öfke olarak hareket eden enerjiyi farklı bir enerjiye dönüştürür. Öfke olarak bilinen enerji sevecenlik olur. Uyanıklık aracılığıyla dönüşüm gerçekleşir. Farkındalık aracılığıyla cinsellik olarak bilinen aynı enerji Brahmacharya, tinsellik olur. Uyanıklık simyadır. Onun aracılığıyla her şey değişir."

Tantra der ki: “Değişeni terk etme, onun içine gir. Ona tutunma, hareket et. İçine gir, onu
yaşa. Olmasına izin ver ve onun içine gir. Onu kendi aracılığıyla tüket. Tutunma, değişimi
yaşa. Değişim ol. Ona karşı bir mücadele yaratma. Değişim senin içine giremez, bu yüzden
korkma. Dünyada yaşa. Korkma çünkü dünya senin içine giremez. Yaşa. Şu ya da bu yolu
seçme. Değişim aracılığıyla değişimi tüket.” Bu çok derin bir mesajdır. Öfke aracılığıyla
öfkeyi tüket. Cinsellik aracılığıyla cinselliği tüket. Açgözlülük aracılığıyla açgözlülüğü tüket.
Sansara aracılığıyla sansara’yı tüket. Bir tür kişilik durmaksızın dünyayı değiştirmeye çalışır.
Dini bakış açısına göre o nekrotiktir. Savaşma. Ölüm aracılığıyla ölümsüz ol. Ölüm
aracılığıyla ölümün ölmesine izin ver.

Buda şöyle diyor: “Dünyayı terk etme ve diğer dünyaya tutunma. Daha çok arada kal.” Tam ortada ikilik yoktur, bir olmuşsundur. İkilik yalnızca senin uzantıların olmuştur. Yalnızca iki kanat…
Buda der ki, “dünyevi olanlar dengesizdir. Ve dünyadan vazgeçmiş olanlar da diğer uçta dengesizdir.” Dengeli biri, o tam ortada yaşar. O hareket etmekte özgürdür, hiçbir şeye bağlı değildir.


Buda ölüyormuş ve Ananda ona sormuş: “Artık bizi terk ediyorsun. Ne yapalım?” Buda demiş ki, “senin için iyi olacak. Ben yokken sen kendi ışığın olacaksın. Yalnız hareket et, destek isteme. Çünkü son engel destektir.

Krişnamurti’nin de öğrettiği budur: “Desteksiz ol. Bir ustaya tutunma, bir yazmaya tutunma, hiçbir şeye tutunma.

Buda der ki, “meditasyon yapma, meditasyon halinde ol.

Eski yazmalarda denir ki, “aydınlanmış birine eriştiğinde tamamen sessiz kal, düşünme. Aksi halde onunla buluşma fırsatını kaçırırsın. Yalnızca sessiz kal, düşünme. Onu soğur ama onu kafanla anlamaya çalışma. Onu soğur, iç, bırak tüm benliğin ona açık olsun. Onun içinde hareket etmesine izin ver ama onun hakkında düşünme. Çünkü eğer düşünürsen, o zaman senin zihnin yankılanır. Bırak tüm benliğin onun varlığı ile yıkansın. İşte o zaman ne tür bir benlik, ne tür bir olgu ile ilişki kurduğunu görürsün.

Her doğumdan önce acı gelir. Bundan kaçınılamaz ve kaçınılmamalıdır. Egon başkaları olmadan var olamaz. O, ilişki içinde büyümüştür. Yalnızlığa çekildiğin zaman hiç kimse olmazsın. İmge kaybolur ve sen o imge ile besleniyordun. Egon onunla besleniyordu. Hiçbir şey yapma. Benim tavsiyem budur. Ram ismini bile tekrarlama. Onunla hiçbir şey yapmaya çalışma, çünkü yapacağın her şey baskılama olacaktır. Sırf var olmasına izin vererek, seni terk etmesini sağlarsın. Her ne olursa olsun bırak olsun. Kaçınma. Islık çalmaya başlarsan, sırf ıslık çalarak güven kazanırsın ve karanlığı unutursun. Zihnin ıslığa gider ve sen kendini iyi hissetmeye başlarsın. Bir ismi, bir mantrayı tekrarlamaya başlayabilirsin. Ram, ram, ram… Bu bir tür ıslık olur. Sana güç verir, ama o güç tehlikelidir. O güç yine sorun olacaktır. Çünkü o güç senin eski egon olacaktır. Onu yeniden canlandırmış olursun. Tanık olarak kal ve bırak ne olacaksa olsun. Korkunun ötesine geçmek için, korkuyla yüzleşilmesi gerek. Istırabı aşmak için, ıstırapla yüzleşilmesi gerekir. 


Senin umdukların, senin düşündüklerin, senin dilediklerin önemli değil. Ne olduğun önemli…Senin ışığın yoksa, senin lamban alevsizse, kimseye yardım edemezsin. Temel olan, senin içsel alevine erişmendir, o zaman başkaları da paylaşabilir. O zaman başkalarının da ışıklarını yakabilirsin. O zaman, bir ardışıklık olur. O zaman senin bedenin kaybolabilir. Ama alevin elden ele geçmeye devam eder. Budalar asla ölmez. Aydınlanmış kişiler asla ölmez. Çünkü ışıkları bir zincirleme reaksiyon olur. Ve aydınlanmamış kişiler asla yaşamaz. Çünkü herhangi bir zincir yaratamazlar. Paylaşacak ışıkları yoktur, başka birinin alevini yakacak alevleri yoktur."
                                                                                             Osho- Sırlar Kitabı

9 Eylül 2013 Pazartesi

Parçalı Ham Manifesto

1.
Şiiri yaratma, yavaşça ara.
2.
İçeride değil, dışarıda - somutta.
3.
Beyin kimyana ihanet etmeden bak. Nasılsa seni kimse takmıyor.
4.
Gözlemlemediğin, dokunmadığın şeyi şiire sokma.
5.
Görmediğin coğrafyaları, yaşamadığın tarihi yazma. [Kitaplardan somut bilgiyi ham olarak alabilirsin.]
6.
Sıfatlardan kaçın.
7.
Dize kurma.
8.
Kafiye yapma.
9.
Söz sanatlarından sakın.
10.
Gizli gönderme yapma. Okuyucunun donanımına ihtiyaç
duyma.
11.
İmgeyi bilgi vermek için kullan.
12.
Tıfıl Garson’u unutma.
Ahmet Güntan (Kitap-lık Eylül, Ekim, Kasım; sayı: 86, 87, 88; 2005, YKY, İstanbul)

8 Eylül 2013 Pazar

Rüzgar bizi taşıyacak..


..." Hayatlarımızın anlamı üzerine konuştuğunuzu duydum. Ve sanatın bencil olmayışı. Örneğin, müziğe bakalım. O gerçekliğe,her şeyden daha az bağlıdır. Ya da bağlıysa bile, fikirlerle değildir, mekaniktir. Basit bir ses. Çağrışımlardan uzak. Ama yine de müzik, bazı mucizeler gibi, yüreğimize ulaşmayı başarır. Bizim içimizdeki, düzenlenmiş seslere tepki veren kısım neresidir? Bunu büyük bir zevk kaynağı haline getiren... Bizi duraksatan ve bir araya gelmemizi sağlayan? Buna neden ihtiyacımız var? Daha önemlisi, kimin için? "Kimse için değil ve sebebi yok" diyebilirsiniz. Bencillik etmeden. Ama, hayır. Ben böyle düşünmüyorum. Sonuç olarak, bence her şeyin bir anlamı var. Anlamı ve sebebi."
                                                                                                                       -Stalker-




Tüm zorluklarına rağmen yaşam, içimize bir nota bırakır. Direnme notasını bir zarfa koyar ya da ılık bir esinti ile yüreğimize fısıldar.  Gülücükler belirir yüzümüzde.. Birden gizli bir güç aşılanır sanki dağarcığımıza. Baş eğdirmeyen umut, bir kuş olur çıkar altın kafesinden dolaşır göğümüzde. İşte öyle bir şey, müzik...

2 Eylül 2013 Pazartesi

Yeryüzüne birlikte geldiniz...



“Yeryüzüne birlikte geldiniz ve sonsuza dek birlikte yaşayacaksınız,

Ölümün ak kanatları günlerinizi bölene dek birlikte olacaksınız,

Tanrı’nın suskun anıları katına eriştiğinizde bile birlikte olacaksınız,

Ama bırakın da bunca beraberliğin arasında biraz boşluklar olsun,

Ve Tanrısal alemin rüzgarları esip dolanabilsin aranızda,

Birbirinizi sevin, ama sevginin üzerine bağlayıcı anlaşmalar koymayın,

Bırakın yüreklerinizin sahilleri arasında gelgit çalkalanan bir deniz olsun Sevgi

Birbirinizin kadehini onunla doldurun ama aynı kadehe eğilip içmeyin,

Ekmeğinizi bölüşün, ama aynı lokmayı dişlemeye kalkmayın,

Şarkı söyleyin, dans edin, eğlenin birlikte, ama ikinizin de birer Yalnız olduğunu unutmayın,

Çünkü lavtadan dağılan müzik aynı, ama nağmeleri çıkaran teller ayrıdır,

Yüreklerinizi birbirine bağlayın ama biri ötekinin saklayıcısı olmasın,

Çünkü ancak Hayat’ın elidir yüreklerinizi saklayacak olan,

Hep yanyana olun, ama birbirinize fazla sokulmayın,

Çünkü tapınağı taşıyan sütunlar da ayrıdır,

Çünkü bir selvi ile bir meşe birbirinin gölgesinde yetişmez…"
                                                                                                                H. Cibran