29 Mart 2021 Pazartesi

Afyon ve Diğer Öyküler- Geza Csath


Macar edebiyatıyla tanışmak adına, psikiyatr, müzik eleştirmeni ve yazar Geza Csath’ın Afyon ve diğer öyküler adlı kitabını okudum.

Csath, yazdığı öykülere aldığı tıp eğitiminin etkilerini katmaktan çekinmemiş.
Modern psikolojinin ruhuyla yazılmış bu anlatılar, karanlık karakterlerin grotesk, karmaşık dünyasından damıtılarak oluşturulmuş.

Uyuşturucu bağımlılığı konusunda hem kendi deneyimlerini hem de klinik deneyimlerini, yaşadığı yüzyılın ahlaki çöküşünü kişiler üzerinden acımasız bir şekilde anlatmış. Öykülerin bir kısmı hayvanları kesme, biçme şeklinde şiddet içeriğine ve caliban insanı irdeleyen bir yerde durma özelliğine sahipti. O yüzden sevmedim. Afyonlaşan bir kafadan da bu beklenirdi sanırım. Kafa Neron kafası:) Yakarım Roma’yı da yakarım! Tehlikenin uç eşiğini arayan insan anlatıları. Bakınız, psikiyatr Geza Csath biyografisine. Okumakla kalın efenim:)
***
“Dinleyin beni. Öncelikle geçen şey zaman değil, biziz. Bu eski bir mesele. Bunu Kant bile biliyordu. Zaman yoktur. Fakat bizlerin bir bilinç noktamız var. Vücudumuzun yıpranması, beynimizin tükenmesi, hastalıkların bizi öldürmesi; bu zamanın olması bilincidir. Oysa söylediğim gibi, zaman yoktur.”s.31







22 Mart 2021 Pazartesi

Yorgunlar- Erdal Öz


Erdal Öz’ün Gülünün Solduğu Akşam kitabını yıllar önce okumuştum. Bu sefer ilk öykü kitabı olan “Yorgunlar” kitabını okudum.

1950 kuşağı yazarları benmerkezci olmayan ve tavır alan bir kuşak. Siyasal görüşleri vardı. Kimisi bunu daha sert, kimisi de bu düşüncelerini edebiyatın içinde eriterek yumuşak bir şekilde anlatmayı tercih etmiştir.

Yorgunlar, toplumsal çizgiden ayrılmayan, hayat yorgunu insanların aktarıldığı sekiz öyküden oluşuyor. Bu kitap bir ilk kitap ve başka baskıya girmemiş. Fakat içerisinde yer alan bazı öyküler, yazarın sonraki kitaplarında yerini almış. Çoğu öyküde toplumsal sıkıntıların insanın iç dünyasında yarattığı izleri görmek mümkün. Onun dışında bu öykülerde en çok hissettiğim, yalnızlık hissi oldu. En sevdiğim öyküler ise; Kuklacı, Mumçiçekleri, Sular Güzelse ve Babamdı adlı öyküler oldu.

***
“ Neden kaçtığımızı bilmiyordum ama artık bir kaçışın içinde olduğumuzu, bir korkulu yerden bir başka yere; korkusuz ya da daha az korkulu başka yere kaçmamız gerektiğini anlamıştım.”s.58

“Bir başıma olduğumu bilirim. Bir başıma olunca da bu senin dediklerinin hiçbiri, yalnızlıkların, can sıkıntılarının, korkuların hiçbiri olmaz. Çoklukta olur bunlar bilmez misin?”s.62

“Mutluluğu bekleriz hep bir olmayacak mutluluğu. Mutluluk denilen şeyin, bizlerin kendi aptallığımız olduğunu da bilmeyiz. Kendimiz yaratmış, sonra da kendimiz inanmış, kendimiz tapmışızdır ona.”s.92




20 Mart 2021 Cumartesi

Doğum Günü Kızı- Haruki Murakami



Doğum günlerinin enterasan olduğunu düşünen Murakami’nin ilk kez bir öykü kitabını okudum. Doğum günü senin için yılda sadece bir gün, gerçekten de özel bir gündür. Ona gereken önemi vermelisin.

Yirminci yaş gününde lüks bir İtalyan restoranında çalışan garson kız, vardiyasını değişeceği arkadaşı rahatsızlanınca izin alamaz. Zaten kutlamayacağım diye düşünür. O sırada restoranda bir görev değişikliği olur ve kız farklı bir ortamın içinde bulur kendini. Yalnızca bir dilek hakkının olduğu tuhaf bir ortam...

Şaşırtmacalı bir öyküydü benim için, sevdim :)

***

“İnsan ne dilerse dilesin, ne kadar uğraşırsa uğraşsın, önünde sonunda olup olabileceği kendisinden başka biri değildir.”s.57

Maviye İz Süren'e Dair XIII

 


Sevgili Ayşe'nin kitap yorumu:

"Masmavi bir yolculuğa çıkardı canım Bahar beni..

Kendi adı gibi Maviye İz Süren bir yolculuktu benimki..
Öyle zarif, öyle naif, öyle samimiydi ki dili..
Hayran kalmamak, satırlarında kaybolmamak mümkün değildi.
Zordur öykü..
Zordur o kısacık sayfalarda anlatabilmek derdini..
Çekebilmek insanı içine..
Sorgulamak, sorgulatmak..
Satır satır işlemek içine, zordur..
Hayatın içinden diyor Bahar. Aslında "biz" diyor. Bizi anlatıyor.
Bozkırda büyüyen her çiçeğin maviye özlemi vardır diyor Bahar..
Ve bozkırda büyüyen her bireyin sesi oluyor..
Maviye olan hasretimizi anlatıyor. Ulaşmak istediğimiz o sonsuzluğu, özgürlüğü..
Ruha dokunan öyküler yazıyor ve her birinin sonunda bir dur diyor dur ve dinle. Maviyi duyuyor musun?
Üç bölüm var kitabında. Her bölümde on hikâye..
On ayrı yolculuk..
Mete ile Meloş'un süt beyazı hikâyelerini, Ayla'nın küstüm çiçeğini, Bay H.'nin Lavanta Köyünü ve daha birçoğunu okumak, kendimden, bizden bir şeyler bulmak, hayattan izler taşımak değil, hayatın ta kendisi olmak ..
Canım Bahar..
Sen öyle güzel satırlarla, öyle güzel insanlarla buluşturmuşsun ki bizleri.
Kayboldum..
Her bir satırında, şiir gibi işledin içime.
Hep yaz..
Kalemin hep daim olsun ve bizi çok mahrum bırakma satırlarından..
Gönül rahatlığıyla herkese tavsiyemdir 🕊️"


Sevgili Işın'a, kitabıma verdiği destek ve değerli yorumu için çok teşekkür ederim...

15 Mart 2021 Pazartesi

Yeditepe Öyküleri- Abidin Dino


Ressam, karikatürist, film yönetmeni olan Abidin Dino’nun öyküleriyle tanıştım. Kendisini genelde Nazım’ın ‘Saman Sarısı’ adlı şiirindeki şu mısrayla anardım:

"Sen mutluluğun resmini çizebilir misin Abidin?”

Abidin mutluluğun resmini çizmesede, bir çok eser bırakmış bu dünyadan geçip giderken. Öyküler, beş adet Yeditepe öyküleri adıyla sınıflandırılmış. Öbür kısım, diğer öyküler başlığı altında toplanmış.

Dino’nun gençlik yıllarında Tophane’de uğradığı esrar tekkelerinden, o yöredeki yosmaları, keşleri hülasa toplumun lümpen tabakasından tanıştığı insan manzaralarını yansıttığı bir kitap, Yeditepe Öyküleri...

***

“Eğer gözleriniz hala dünyayı seyredecek halde ise, kaldırın başınızı ve söyleyin, gökyüzü narenci değil mi?”s.52

“Ne yaparsın ki, zamane işçiliğinde zevk yok, göz nuruna kıymet veren nerede?”s.52

“Yeditepe gemiye benzer, akşamüstü denizlere açılır, direkleri, ışıkları ve insanları ile beraber sabahı arar. Bilmem anlatabildim mi?”s.43







10 Mart 2021 Çarşamba

Yedi Güzel Yıl- Etgar Keret


Gündelik yaşamın bağrından kopan, biyografik demekten kaçamayacağım, gerçekçi öyküler.

Hayatının son yedi yılına kesikler atıyor Etgar ve her yılda sonlar ile başlangıçların bir arada olduğunu, tezatlıkları, kaybedenlerin sefaletini komik bir trajediye çeviriyor.

Evet Etgar’ı Etgar yapan, savaşın gölgesinde füze parçaları toplayan çocukları, kabusa dönüşen tatlı düşleri velhasıl hayatın uslanmaz darbelerini kendi sesinde boğması.
Müdanasız bir hayatın serzenişleri...

***
“Hayat bana güzel öğütler verir, fakat ben bazen dinlemeyi reddederim.” s.59

“Hayatımızı alıp daha ilginç bir şeymiş gibi devamlı yeniden şekillendiriyorsun.”s.132




5 Mart 2021 Cuma

Ağaçların Özel Hayatı- Alejandro Zambra


Veronica’nın resim kursundan dönmeyişiyle başlıyor hikayeler.
Doğaçlama hikayeler.
Julian’ın küçük Daniela’yı uyutmak için anlattığı spontane hikayeler.
Kelimeler yaratmak ve sonra onları gürültüde unutmak.
Kendini şaşkın, sonra öfkeli ve nihayet azimli bir sessizlik içinde hayal etmek.

🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿

“Ama kimse biraz olsun abartmadan yaşayamaz.”s.22

“Aslında bir roman yazmak isteği de yoktu, sadece anılarını üst üste yığabileceği uygun ve korunaklı bir alan bulmayı arzuluyordu. Hafızasını bir çantaya tıkmak ve bu çantayı ağırlığı sırtını sakatlayıncaya kadar doldurmak istiyordu.”s.38

“Gelecek kısılmış seslerin, diyor Julian yüksek sesle. Merhaba, iyi geceler, diyor, ben kısılmış bir sesim. Piyasada bulabileceğiniz en iyi kısılmış ses benim.”s.65



2 Mart 2021 Salı

Öğle Saatleri- Selçuk Baran



Selçuk Baran günlüğünde: ”Hiçbir şey sözcükleri kullanmak kadar güzel, büyüleyici ve heyecan verici değildir” demiş. Öykülerinde elli yıl öncesinin Ankara’sından izler gördüm. Şimdi burada yaşarken o izleri daha yakından hissettim. Her dönemin bir ruhu olmasına rağmen kişisel duyuş ve düşünüşle kişinin “birey” olma arayışını arka planda işlemiş. Kendisine çıkış yolu arayan ya da hayatını olduğu gibi kabullenen kadınları kültürel birikiminden akseden zengin bir iç görüyle anlatmış. Günümüz öykülerinin temellerini oluşturan ve onların çerçevesi diyebileceğim çok iyi öyküler, sevdimm💙

***
“İşte böyle... Bir kent kırgınıydım ben o zamanlar. Uzun örgüleri omuzlarından aşağı sallanan bir de kız çocuğu vardı. Üzeri çiçekli porselen parçacıkları, renkli camlar toplardık beraberce, işimiz buydu. Ve iki dosttuk biz. Sessizce sevişen iki sadık dost... Sonra gitti. Beni insanlara, taşıt gürültülerine, kitaplara, üzerinde sınırsız kağıt yığılı masalara bıraktı, gitti.”       s.20 Kent Kırgını

“Hem insanın bir yerde denenmiş bir umudu olmalı bence... Saklı kalmalı.”     s.36 Bahçede

“Oysa insan düş gücünü kullanmaktan korkmamalı. Düş gücünü kullanmaktan korkanlar günün birinde gerçeklik duygusunu da yitirirler; başkalarının da gerçek diye sundukları yalanları kabullenirler. Bu yüzden kıyıcı olurlar.”     s.108 Firavun’un Mezarı

“Kırılan bir şey, der, onarıldı mı eskisinin yerini hiçbir zaman tutmaz. En iyisi atmalı onu. Hiç değilse gözümüz görmez. Gözümüz görmeyince de unutur, gideriz.”    s.113 Porselen Bebek

Kil-tablet Öykü 49. sayı

 


Kil-tablet 49. Mart ayı sayısında "Merkür Retrosu" adlı öyküm yer aldı... 

Tema: "Çok yakında sinemalarda"