“Ne tuzsuz şeydi şu dünya be. Geldin, buldun, şenlendirdin, insan ettin beni. Yemeyip-içmeyip, yatmayıp-uyumayıp, seni anlatmalı bu yürek.” - Ahmet Arif
Kitap, büyük şair Ahmet Arif'in, Leyla Erbil'e gönderdiği mektuplardan oluşuyor. Bu mektupları, sürgündeyken körkütük bir aşkı kalbinde taşıyan Ahmet Arif, aşkına karşılık bulma umuduyla ya da o zor günlerde hayata tutunabilme güdüsüyle yazmıştır.
Leyla Hanım, bu mektuplaşmalarda dostluk sınırını çizmiş ve bu sınırı gün geçtikçe derinleştirmiştir. Ahmet Arif'in de bu konumu kabullendiği mektuplardan anlaşılıyor.
Önce bu mektupların yayınlanmasını istemiyor Leyla Hanım. Ancak belli bir vakit geçtikten sonra gerçeğe bağlılık amacı ve halkına inanmış, bunun için büyük bedeller ödemiş yeterince değeri bilinmemiş büyük şairin unutulmaması için yayınlanmasına karar veriyor.
Mektuplar, yazıldıkları dönemin entelektüel ve yayın ortamını, Ahmet Arif'in sürgün günlerini, yaşadığı siyasi baskıyı, içsel dünyasını ve en çok da yalnız kalan büyük aşkını tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor.
Mektuplardan:
15 Mayıs 1954
Ankara
Leylâ, Canım,
Kayb, berbat ve sessizim… Sessiz ve dolu: Allahtan ki sen varsın. Yoksa halim korkunçtu.
Burası bir köy! Yakınlarımın bütün ısrar ve gayretine rağmen, hemen anneme gideceğim. Pazartesiye trendeyim. Eve gidince senin mektubunu bulmalıyım. Anneme ilk sorum o olacak zaten.
Sen nasılsın ömrüm? Son telefonda canını sıktım mı? Ben artık annenden korkmuyorum. Aksine onu, kendi annemmiş gibi seviyorum. Buna ne dersin?
Hınca hınç mısra doluyum. Kara ve yeşil fon, hepsinde hâkim. Biraz kendime geleyim, mendillerine, bluzlarına, yastığına mısralar serpeyim. Ha?
Fotoğrafındaki “halbuki…”yi hâlâ anlayabilmiş değilim. Anlatır mısın?
Bütün bunlar, beyhude biliyorum. Şaheser olan, benim uçakla oraya gelebilmemdir. Allah kahretsin, bu hastalık, bu rezaletler ve bu aile mecburiyetleri… Ne yapsam?
Gözlerinden öperim canım. En çok da burnundan. Gülme, ciddi söylüyorum.
Yarı parçan.”
“Canım benim,
Bilir misin, ‘canım’ dediğimde içimden canımın çıkıp sana koştuğunu duyarım hep.”
“Öpüyorum ama doyamıyorum. Mutluluk ya da cehennem bu galiba. Sana doymak, korkunç ahmaklık olur. Hadi gel …”
“Seni cehennem bir hasretle öperim.”