5 Ekim 2013 Cumartesi

Saman Sarısı

(.....................)
Ayrılık masanın üstündeydi kahve bardağınla limonatamın arasında 
onu oraya sen koydun 
bir taş kuyunun dibindeki suydu 
bakıyorum eğilip 
bir koca kişi gülümsüyor bir buluta belli belirsiz 
sesleniyorum 
seni yitirmiş geri dönüyor sesimin yankıları 
ayrılık masanın üstündeydi cıgara paketinde 
gözlüklü garson getirdi onu ama sen ısmarladın 
kıvrılan bir dumandı gözlerinin içinde senin 
cıgaranın ucunda senin 
ve hoşça kal demeğe hazır olan avucunda 
ayrılık masanın üstünde dirseğini dayadığın yerdeydi 
aklından geçenlerdeydi ayrılık 
                 benden gizlediklerinde gizlemediklerinde 
ayrılık rahatlığındaydı senin 
                                         senin güvenindeydi bana 
büyük korkundaydı ayrılık 
birdenbire kapın açılır gibi sevdalanmak birilerine ansızın 
oysa beni seviyorsun ama bunun farkında değilsin 
ayrılık bunu farketmeyişindeydi senin 
ayrılık kurtulmuştu yerçekiminden ağırlığı yoktu tüy gibiydi diyemem 
          tüyün de ağırlığı var ayrılığın ağırlığı yoktu ama kendisi vardı 
vakit hızla ilerliyor gece yarıları yaklaşıyor bize 
yürüdük yıldızlara değen Ortaçağ duvarlarının karanlığında 
vakit hızla akıyordu geriye doğru 
ayak seslerimizin yankıları sarı sıska köpekler gibi geliyordu 
ardımızdan koşuyordu önümüze..
(........................)

                                                                                   Nazım Hikmet

2 yorum: