5 Ekim 2013 Cumartesi

Epikurosçuluk


Epikuros’a göre felsefenin en önemli işlevi, sıkıntılarımızın saklı nedenlerini, arzularımızın asıl kaynaklarını bulup onları yorumlamamıza yardım etmek ve mutlu olmak adına yanlış yollara sapmamızı engellemektir. Felsefe bize, içgüdülerimizle bulduğumuz iyileşme yöntemleriyle zaman zaman ters düşecek yöntemler sunacak, böylece bizi kendimiz için çok daha iyi tedaviler bulmaya yönlendirecek, gerçek mutluluğu bulmamıza yardım edecektir.
Epikuros’la ilgili söylentileri duymuş olanlar, bu zevk düşkünü filozofun gerçekte nelerden zevk aldığını öğrenince eminim hayli şaşıracaklar. Epikuros’un büyük bir evi yoktu. Yediği yemekler basit yemeklerdi; şarap içmektense su içmeyi yeğler, bir parça ekmek, biraz sebze ve bir avuç zeytinden oluşan akşam yemeğini zevkle yerdi. Bir keresinde “Bana bir tekerlek peynir gönder de, istediğim zaman kendime bir ziyafet çekebileyim” demişti bir arkadaşına. İşte dünyevi zevkleri insan hayatının başlıca amacı olarak gören filozofun zevk aldığı şeyler bunlardı.
Epikuros’un niyeti insanları aldatmak değildi. Dünyevi zevklere olan düşkünlüğü, onu toplu seks yapmakla itham eden kişilerin hayal edebileceklerinden bile fazlaydı. Ancak Epikuros, düşüncelerini mantık süzgecinden geçirdikten sonra, hayatı gerçekte nelerin daha zevkli kıldığı konusunda çok çarpıcı sonuçlara ulaşmıştı. Vardığı sonuçlar çok büyük bir gelirden yoksun olan insanlar için sevindiriciydi. Hayatı zevkli kılan şeyler, kolay bulunmayan şeylerdi ama aslında hiç de pahalı değildiler: Dostluk, özgürlük, düşünmek.

İ.Ö.306 yılında Atina’ya dönen Epikuros alışılmadık bir ev düzeni tutturdu. Atina’nın merkezinden 4-5 km ötedeki Melite semtinde, pazar meydanıyla Pire limanı arasında bir yerde bir ev inşa etti ve burada arkadaşlarıyla birlikte yaşamaya başladı. Artık Epikuros, Metrodorus, onun kız kardeşi, matematikçi Poliyanus, Hermarkus, Leonteus ve karısı Temista ile Idomeneus adında bir tüccar aynı evi paylaşıyorlardı. Evde, herkesin kendi özel alanını oluşturmasına yetecek kadar yer vardı; bunun yanında yemekler ve sohbetler için düşünülmüş ortak kullanım alanları da mevcuttu.
Epikuros şöyle bir gözlem yapıyordu: “İnsanın bütün hayatını mutluluk içinde geçirmesine yardım etmek üzere bilgeliğin bize sundukları arasında en önemlisi dost edinme yetisidir.” Epikuros’un arkadaşlarına düşkünlüğü o denli fazlaydı ki filozof, insanın asla yalnız başına yemek yememesini öneriyordu: “Bir şey yiyip içmeden önce, ne yiyip içeceğinizi değil, kiminle yiyip içeceğinizi düşünün; çünkü yanında arkadaşı olmaksızın yemek yemek ancak bir aslana ya da kurda mahsustur.” Gerçek dostlar bizi toplumsal yaşamın sahte ölçütlerine göre değerlendirmezler; onların asıl ilgilendiği şey bizim kendi benliğimizdir. Bizim için duydukları sevgi, ideal ana-babaların çocuklarına duydukları sevgi gibidir, dış görünüşümüzden ya da toplumsal hiyerarşi içindeki konumumuzdan etkilenmez. Dolayısıyla, onların yanındayken eski püskü giysiler içinde dolaşmaktan ya da bu yıl çok az para kazandığımızı söylemekten çekinmeyiz.
Epikuros ve arkadaşları bir radikal değişiklik daha yaptılar. Hoşlanmadıkları insanlar için çalışmak ve onların kaprislerini çekmek gibi aşağılayıcı olabilecek durumlara düşmemek için kendilerini Atina’nın iş dünyasından uzak tuttular. Komün hayatı diye adlandırabileceğimiz bir hayat sürmeye başladılar. Çok basit bir yaşam tarzı benimseyerek özgür olmayı yeğlediler. Az parayla geçinmek zorunda kalacaklardı ama bir daha asla o iğrenç patronlardan emir almayacaklardı. Sonra evlerinin yakınında bir bahçe satın alıp burada sebzeler yetiştirmeye başladılar. Yedikleri yemekler lüks de bol da değildi ama lezzetli ve besleyiciydi.

Epikuros’un, dostu Menoeseus’a söylediği gibi, “Bilge insan yemeğin çoğunu değil, en lezzetlisini yemeye bakar.” Basit bir yaşantı sürdükleri için hiçbiri toplumsal konumlarıyla ilgili kuşkulara kapılmıyordu; çünkü Atina’nın değerlerinden uzak duruyor, dolayısıyla da kendilerini maddi bir temelde yargılamak zorunda kalmıyorlardı. Ne boş duvarlardan utanmaya ne de altınları sergilemeye gerek vardı. Kentin ekonomik ve politik merkezlerinden uzakta yaşayan bu bir grup insanın -mali anlamda- hiçbir şey kanıtlamasına gerek yoktu. Epikuros, kendisi gibi, onunla birlikte yaşayan arkadaşlarının da para, hastalık, ölüm ve doğaüstü güçler gibi konularda yaşadıkları huzursuzlukları bütün yönleriyle incelemeyi öğrenmelerini istiyordu. Filozofun iddiasına göre, eğer insan ölüm üzerine mantıklı düşünürse, ölümden sonra bizi kaygısız bir uykudan başka bir şeyin beklemediğini anlardı; “ölüm vakti geldiğinde, o anın gelmesini beklerken duyduğumuz hafif kaygı dışında bir şey” hissetmeyecektik. Önceden asla kestiremeyeceğimiz bir durum üzerine bu kadar kafa yorup kaygılanmak hiç de anlamlı değildi: “Yaşamıyor olmak hiç de korkunç bir şey değil; bunu tam anlamıyla kavramış bir insan için hayatta katlanılamayacak hiçbir şey yoktur.” Sakin kafayla düşünmek zihni rahatlatıyordu; böylelikle Epikuros’un arkadaşları, sebze bahçesinin dışında, bu şekilde düşünmeye olanak tanımayan o farklı karmakarışık dünyada kendilerine musallat olacak sıkıntılarla hiç karşılaşmamış oluyorlardı. Pahalı şeyler satın alarak aslında kaynağını bilmediğimiz sorunlarımıza geçici bir çözüm bulmaya çalışıyoruz. Gereksinimlerimiz psikolojik olduğu halde maddi şeylere, nesnelere yöneliyoruz. Kafamızı derleyip toparlamamız gerekirken evimiz derli toplu görünsün diye raflar satın alıyoruz. Dost sıcaklığının yerini tutsun diye kaşmir hırkalar giyiyoruz. Bir jip satın alıyoruz; ama Epikuros’a göre asıl aradığımız şey özgürlük. Bir aperatif ısmarlıyoruz; ama Epikuros’a göre asıl gereksinimimiz olan şey dostluk. Güzel bir banyomuz olabilir; ama Epikuros’a göre asıl istediğimiz bu banyoda, bizi sükunete kavuşturacak düşüncelere dalmaktır.
                                                                                                          Alain De Botton

6 yorum:

  1. ah canım bugün içim dışım felsefe oldu:)
    sunumun verdiği bir yorgunluk üstüne yine de iyi geldi bu dizeler:)
    ahh hocam ahhhh siz de yanımda olmalıydızı siz en çok üni.deki kürsülere yaraşırsınız sizi de oralarda ümidiyle;)
    jujum benim:D

    YanıtlaSil
  2. Waaww Bahar işte bu felsefe amacına ulaşmalı bizler tarafından. Çok güzel gerçekten, ne yediğin değil kimle yediğin önemli... tabi bazen ne yediğin de önemli oluyor papaz her gün pilav yemez :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :))
      bize hep yanlış öğretildi epikuros. yani çok maddeci değildi aslında.

      unutmamak adına paylaştım ben de. Kimle yediğimiz önemli gerçekten:)

      Sil
  3. Büyük bir zevk ve merakla okudum inanır mısın. Epikurosu duymuştum. biraz bilgim vardı ama şimdi biraz daha arttı.

    Epikuros bildiğim kadarıyla herşeyden tat alma herşeyin zevkini en yüksek derecede çıkaran tek filozof benim bildiğim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de bu yönlerini bilmiyordum. Tamamen zevk düşkünü diye okuduk. ama mütevazı bir hayatın içinde mutluluğa yakalama yollarını aramış hep:)

      Sil