Out Stealing Horses, Per Petterson'un ilk romanından uyarlanmış bir kuzey filmi.
Norveç'te ormanda bir gölün kıyısındaki küçük evinde yaşamını sürdüren altmış yedi yaşındaki Tront'un hikayesine yoğunlaşıyor.
Tront, ikinci karısını trafik kazasında yitirmiştir, köpeği Lyra ve kendisiyle beraber sürüklenen anıları, o küçücük evi doldurur.
O anılar, babasıyla geçirdiği yılları, arkadaşı Jon ile kurduğu arkadaşlığı, onunla oynadıkları at çalma oyununu ve bunlara eşlik eden muazzam doğa kesitlerini kapsar.
Çocukluk sıkıntıları, baba-oğul ilişkisi ve oradaki yaşanmamışlıklar, söylenemeyenler, mutsuzluklar, 'kendi olamayışın' sancıları bir bir dökülür şimdiye.
Geriye dönüşler yani zamandaki o kırılmayla belirginleşen sert yüzleşmeler, şimdiyi ne kadar şekillendirebilir?
Tront, yitiklerle hayatının son deminde rutin hayatının gereklerini yerine getirir. Dickens okur,
Dickens okumak, yok olmaya yüz tutmuş dünyada uzun bir şarkıyı söylemek gibidir, her şey günün sonunda bütünleşecek başka bir parçadır. O parçaların anlamına yalnızca sen karar verirsin. Birilerinden medet umma.
"Ne zaman acıtacağına sen kendin karar verirsin."
Bana kalırsa filmin kilit cümlesi buydu. Kadercilik kolaydır, kontrolcülük zordur. Hayatını sen şekillendirirsin, birilerinin ya da olayların ne zaman, ne kadar canını acıtacağına sen izin verirsin. Bunu kendine yaşatmak ya da yaşatmamak senin elinde. Aldım kabul ettim:)
Per Peterson iyi yazıyor, bu filmin kitabını da okuyacağım sıra gelirse:) Elinize sağlık.
YanıtlaSilkitaplarını okumak istiyorum, teşekkür ederim:)
Sil