Çiçekli Şiirler Yazmak İstiyorum Bayım!
'Zenciler prensesi olacağım.
Hayat işte asıl o zaman başlayacak.'
Pippi Uzunçorap
Çiçekli şiirler yazmama kızıyorsunuz bayım
Bilmiyorsunuz. Darmadağın gövdemi
Çiçekli perdelerin arkasında saklıyorum.
Karanlıkta oturuyorum. Işıkları yakmıyorum.
Çalar saat zembereği boşalana kadar çalıyor
Acı veren bir sevişmeyi hatırlıyorum.
Bir bıçağın gereksiz yere parlaması bu.
Yıllardır kendini bulutlarda saklayan illegal bir yağmurum.
Bir yağsam pahalıya malolacağım.
Ben bir bodrum kat kızıyım bayım
Yalnızlıktan başka imparator tanımaz bodrumum
Bir süredir plastik vazolar gibi hiç kırılmıyorum
Fakat korkuyorum. Birazdan da
Kırküç numara ayakkabılarınızla
Bahçede oynayan çocukların üstüne basacaksınız
Bu iyi olmaz bayım!
'Gün akşam oldu' diyorum
Ekmek kırıntıları atıyorum kuşlara
Cam kırıkları yiyorlar
Rüyamda; bir kase dolusu suyun içinde
Rengarenk yap-boz parçacıkları
Anlatmak istiyorum, dinlemiyorsunuz.
Hayır,sanırım sabahı bekleyemem
Bilmiyorum.
İnsanlar rüyalarım acilen anlatmalı.
Ondört yaşındaydı ruhum bayım
Bir mermer masanın soğukluğunda yaşlandı.
Protez bacaklar taktılar ruhuma ince ve beyaz
Gıcırdaya gıcırdaya dolaştım şehri
Protez bacaklarıma bile ıslık çaldılar
O ara içimde çiçeklerden oluşmuş
bir silahsız kuvvet ablukaya alındı
Sinemalarda da 'organzm gıcırtıları' oynuyordu.
Kaçmaya çalıştım. Olmadı.
Bu nedenle, çiçekli şiiler yazmayı
Ruhum açısından faydalı buluyorum bayım.
Neyse işte
Ben her filmi hatırlarım
Sinemaların hiç bitmeyen gecesine sığındığım çok oldu.
'Sofı'nin tercihini' seyrederken çok ağlamıştım.
Öpüşen Guramilerle ilgili bir film yapsalar
Onu da mutlaka hatırlardım.
İnsan içinde çevrilen bir çıkrığın sesini unutur mu?
Hem sonra ben hatırlamaya alışkınım
Bir 'eşya toplayıcısıyım' bayım.
Büyük gemiler de yok artık bayım
Büyük yelkenler de
Büyük kağıtlar yakmak istiyor şimdi canım.
İşte az önce bir karabatak daldı suya
Bir süredir de kayıp
Dünyayı yutmuş olarak çıksa da ortaya
Ölüm çok iri bir sözcük değil bayım.
Kasımpatları kadar acı kokuyorum biliyorum.
Ama siz sobada sucuklu yumurta pişirip yiyen
Yoksul bir aşkın güzelliğini bilir misiniz?
Bir gül, bir güle derdi ki görse
Yalan söylüyorum
Güller bu sıra hiç konuşmuyor bayım.
|
Didem Madak
|
Ana Sayfa » Bu Konunun Arşivi Temmuz 2013
24 Temmuz 2013 Çarşamba
Işıklar içinde uyu, Didem Madak..
22 Temmuz 2013 Pazartesi
Kuşbakışı
senin bakışın sevgilim
senin bakışın bulutlarla yanak yanağa gezen kırlangıç uçurumların anlamını bilen albatros yağmurlu günlerde güneş devrimi yapan güvercin senin bakışın telefon kulübesinde sesimle sevişen kumru gök gürültüsünün üstünden geçen turna emeğin kavgasına kanat veren kartal senin bakışın sevgilim senin bakışın 'çok uzaklara gitmeliyim kendimi bulmak için'diyen leylek 'uzaklara gidersen yitirirsin yanındakileri'diyen serçe baştankara,içimdeki yazı bahçesine dadanan sevgilim senin bakışın kısa otlara uzun dalların öykülerini anlatan çalıkuşu çocukluğumun şeytan uçurtmalarıyla yarışan saka aynanın önünden yavaşça geçen tavuskuşu sevgilim ışığın yırtıldığı yerde gökyüzünü bekleyen ispinoz senin bakışın gökdelenin bodrumunda yuvasını arayan tarla kuşu odun kafalıları hırpalayan ağaçkakan sevgilim savaş gemilerinin üzerine yağan martı senin bakışın senin bakışın geceyi,seviştikçe kanadı kanayan geceyi boşluğun ıslığıyla aralayan yabankazı gerçeküstü pelikan, gökyüzünde su kanalları açan pelikan 'yakaladığım en büyük balık sensin'diyen yalıçapkını senin bakışın sevgilim senin bakışın konduğu ağaçlara bir bir sarıldığım ardıç kuşu sürüden erken ayrılan bıldırcın cereninsırtında uyuyan keklik sevgilim senin bakışın yağmurkuşlarının nem bolluğu yıldızların felsefesini bilen kukumav cennet papağını,yatağımda gökkuşağını uyutan kuşların müzik öğretmeni bülbül senin bakışın ezilenler başkaldırdıkça sevinçle öten kızılgerdan sinema karanlığında dudak çırpan istanbul kuşu -öyle bir kuş varsa eğer- geceyle gündüzü tüylerinde eşitleyen saksağan sevgilim senin bakışın mutsuzluğa gagasıyla gülümseme biçen kayaşakrağı yapraktan çimene haber götüren ötleğen Van Gölü'ne gölgesi vuran atmaca Aladağlar'da iç geçiren şahin senin bakışın denizcilerin unuttuğu bahri gemilerin unuttuğu suyelvesi sevgilim hiç unutamadığım yelkovan kuşu senin bakışın yüzümdeki gökyüzü bakışlarındaki kuşlarla tanıdı kendini sevgilim senin yüzün senin yüzün eski kuşların yeni seyir defteri.. |
Akgün Akova
|
20 Temmuz 2013 Cumartesi
Matilde'ye Sone
Pablo Neruda’nın çok sevdiği Matilde’ye ithaf ettiği şiir:
Seni sevdiğimi
göreceksin sevmediğim zaman,
çünkü iki yüzüyle çıkar karşına hayat.
Bir sözcük sessizliğin kanadı olur bakarsın
ateş de pay alır kendine soğuktan.
Seni sevmeye başlamak için seviyorum seni,
sana olan sevgimi sonsuzlaştıracak
bir yolculuğa yeniden başlamak için:
bu yüzden şimdilik sevmiyorum seni.
Sanki ellerimdeymiş gibi mutluluğun
ve hüzün dolu belirsiz bir yarının anahtarları
hem seviyorum, hem de sevmiyorum seni.
Sevgimin iki canı var seni sevmeye.
Bu yüzden sevmezken seviyorum seni
ve bu yüzden severken seviyorum seni.
19 Temmuz 2013 Cuma
Meyan şerbeti, ramazan ve diğerleri
Duvar boylarına sıralanmış
çocuklar, mahalle bakkalından
aşırdıkları küçük kasanın üzerine dizdikleri poşetlerde meyan şerbeti
satıyorlar. Hava çok sıcak olduğu için buz haline getirmişler şerbetleri. Oldum
olası sevemedim bu şerbeti. Küçükken gözlüklü bir amca belinde bakır, uzun ve
geniş bir kabın içinde, maniler okuyarak, “meyan, meyan!” diye bağırarak satardı
bu şerbeti. Elinde de minik zil vardı, geldiğini haber verircesine aynı anda
onu çalardı. Çocukken o amcanın sattığı meyandan çok o birbirine değdirip ses
çıkardığı zil ve okuduğu maniler dikkatimi çekerdi. Babam çok faydalı olduğunu
söylerdi hep. Şarkın bu kurak, unutulmuş memleketinde meyan demek ramazan ayı
demekti…
Buz haline dönüştürülmüş
meyanlar, ev yapımı limonatalar, vişne
suları ve itina ile hazırlanan sofralar… Akşama doğru ramazan pidesini alan
babalar ve lezzetli yemekler hazırlama telaşesindeki anneler… Kendiliğinden
yayılan bir yardımlaşma havası… Bunların hepsi bir parça olup, klasik bir ramazan silüetini çiziyor sanki.
Benim için şu sıralar anlamlı
olansa; kendi evimde yaptığım yemeğin aynısını annemin elinden, farklı,
unutamadığın bir tatla yemenin hazzı… Hiçbir lüks mekanın yemeklerinin tadı, bu
yemeklerin tadını vermez bilirim. Çünkü o tanıdık tat, beni çocukluğuma,
ergenliğime çağırır. Çünkü o tat, kaybolmuş günlerimin yalan olmadığını,
yaşandığını hatırlatır bana. Baba evi eşyaları, fotoğrafları, sohbetleri ve
sofraları sizi alıp hep bir yerlere götürür.
Baba evinin anılarından dem
vururken, uzun ve sıcak bu yaz günlerinde içtiğim bir bardak soğuk su daha
anlamlı. Yediğim bir dilim ekmek daha kıymetli. Çünkü insan kaybedince daha iyi
anlıyor elindekilerin değerini. Açlığın, susuzluğun o durumda kalanların halini
o zaman hissediyor bedeninde. Elini haramdan çekiyor, zihnini kötülükten ve
kalbini ısırgan otlarından uzaklaştırıyor. Bütün hint felsefelerinde ve öğretilerinde
bedeni terbiye etmek, oruç tutarak gerçekleşiyor. Burada beden- ruh- akıl
üçlüsünün uyumu yine devreye giriyor.
Uzak tutarken kalbimi
karalıktan ya da aklamaya çalışırken sebat ve şükran ile dünyaya bir kıyıdan
bakıyorum. Yaşadıklarıma ve yaşattıklarıma belki uzaktan bakıyorum, uzaktan
kendimi ayırt etmeye çalışıyorum. Daha az uyumayı, daha az kalp kırmayı, daha
az öfkelenmeyi salık veriyorum benliğime. Bu daha azların yanında; daha çok
hamd etmeyi, daha çok paylaşmayı, kimsesizleri doyurmayı, daha çok çocuk, yaşlı
sevindirmeyi öğütlüyorum yine benliğime.
Sonra bir bardak su içmenin
keyfine nail olurken, yine bakıyorum kıyısından hayata ve belki bu günler, gelecek
diğer günlere daha güzel bir kapı olur
diyorum, kim bilir...
17 Temmuz 2013 Çarşamba
Son kitabım, Bin muhteşem güneş
"Pusulanın hep kuzeyi gösteren ibresi gibi,
bir erkeğin suçlayan parmağı da daima, bir kadını gösterir. Her zaman. Bunu hiç
unutma Meryem….Seninle benim gibi kadınlara hayatta yalnızca bir, tek bir
marifet gereklidir, o da zaten okulda öğretilmez. O da tahammül. Sabretmek.
Katlanmak. Sahip olduğumuz tek şey bu yeteneğimizdir…. "
Khaled Hosseini'nin okuduğum 2.kitabı "Bin Muhteşem Güneş", 1974 - 2004 yılları arası geçen, Afganistan'da kadın olmanın ve savaş döneminin zorluklarını anlatan hüzünlü bir roman.
Roman, bir harami, yani haram çocuk olarak dünyaya gelen
Meryem ile kültürlü bir babanın kızı olarak yetişen Leyla’nın kesişen
hayatlarının acı dolu hikayesini anlatıyor.
Kitap dört ayrı kısımdan oluşuyor, ilk bölüm Meryem'e, ikinci ve
dördüncü bölümler Leyla'ya ayrılırken üçüncü bölümde ise bu iki cesur,
özverili, muhteşem kadının arkadaşlıklarına odaklanılıyor.
Sovyet işgali, derken iç savaş, Amerika yardımı, 11 Eylül
saldırısı, tekrar füzeler, açlık, sefalet, Taliban, savaş lordları, yiten
yaşamlar, sönen ocaklar, sonra barış, köklerinden filizlenen, yeniden yapılanan
bir ülke.
Tüm bu keşmekeşin içerisinde kimsesiz kalmak, kadın olmak, anne
olmak, aşık olmak... Kadınlara uygulanan baskı ve zulüm. Kitabın çoğu
yerinde gözleriniz doluyor, hikaye yüreğinizi parçalıyor. Gerçekten etkilenmemek mümkün değil.
Yazarın olay kurgusu sağlam ve anlatımı çok sade, anlaşılır.
12 Temmuz 2013 Cuma
Onlar, giderken...
"Oysa insan olmak,
Çoğalabilmektir başkalarıyla,
İnsansın, birinin canı yanarken ,
Senin de canın yanıyorsa!"
Ataol Behramoğlu
9 Temmuz 2013 Salı
ABRAHAM LINCOLN’ÜN OĞLUNUN ÖĞRETMENİNE YAZDIĞI ÜNLÜ MEKTUP
Fakat şunu da öğret ona,
Her alçağa karşılık bir kahraman, her bencil politikacıya karşılık kendini adamış bir lider vardır.
Her düşmana karşılık bir dost olduğunu da öğret ona.
Zaman alacak biliyorum, Fakat eğer öğretebilirsen ona,
Kazanılan bir doların, bulunan beş dolardan daha değerli olduğunu öğret.
Kaybetmeyi öğrenmesini öğret ona ve hem de kazanmaktan neşe duymayı.
Kıskançlıktan uzaklara yönelt onu,
Eğer yapabilirsen, sessiz kahkahaların gizemini öğret ona.
Bırak erken öğrensin, zorbaların görünüşte galip olduklarını.
Eğer yapabilirsen, ona kitapların mucizelerini öğret.
Fakat ona sessiz zamanlar da tanı:
Gökyüzündeki kuşların, güneşin yüzü önündeki arıların ve yemyeşil yamaçtaki çiçeklerin ebedi gizemini düşünebildiği...
Okulda hata yapmanın hile yapmaktan çok daha onurlu olduğunu öğret ona.
Kendi fikirlerine inanmasını öğret,
Herkes ona yanlış olduğunu söylediğinde dahi.
Nazik insanlara karşı nazik, sert olanlara karşı sert olmasını öğret ona.
Herkes birbirine takılmış bir yöne giderken,
Kitleleri izlemeyecek gücü vermeye çalış oğluma.
Tüm insanları dinlemesini öğret ona.
Fakat bütün dinlediklerini gerçeğin eleğinden geçirmesini ve sadece iyi olanları almasını öğret.
Eğer yapabilirsen,
Her düşmana karşılık bir dost olduğunu da öğret ona.
Zaman alacak biliyorum, Fakat eğer öğretebilirsen ona,
Kazanılan bir doların, bulunan beş dolardan daha değerli olduğunu öğret.
Kaybetmeyi öğrenmesini öğret ona ve hem de kazanmaktan neşe duymayı.
Kıskançlıktan uzaklara yönelt onu,
Eğer yapabilirsen, sessiz kahkahaların gizemini öğret ona.
Bırak erken öğrensin, zorbaların görünüşte galip olduklarını.
Eğer yapabilirsen, ona kitapların mucizelerini öğret.
Fakat ona sessiz zamanlar da tanı:
Gökyüzündeki kuşların, güneşin yüzü önündeki arıların ve yemyeşil yamaçtaki çiçeklerin ebedi gizemini düşünebildiği...
Okulda hata yapmanın hile yapmaktan çok daha onurlu olduğunu öğret ona.
Kendi fikirlerine inanmasını öğret,
Herkes ona yanlış olduğunu söylediğinde dahi.
Nazik insanlara karşı nazik, sert olanlara karşı sert olmasını öğret ona.
Herkes birbirine takılmış bir yöne giderken,
Kitleleri izlemeyecek gücü vermeye çalış oğluma.
Tüm insanları dinlemesini öğret ona.
Fakat bütün dinlediklerini gerçeğin eleğinden geçirmesini ve sadece iyi olanları almasını öğret.
Eğer yapabilirsen,
Üzüldüğünde bile nasıl gülümseyeceğini öğret ona.
Gözyaşlarında hiçbir utanç olmadığını öğret.
Herkesin sadece kendi iyiliği için çalıştığına inananlara dudak bükmeyi öğret ona,
Ve aşırı ilgiye dikkat etmesini...
Ve aşırı ilgiye dikkat etmesini...
Ona kuvvetini ve beynini en yüksek fiyatı verene satmasını,
Fakat hiçbir zaman kalbi ve ruhuna fiyat etiketi koymamasını öğret.
Uluyan insan kalabalığına kulaklarını tıkamasını öğret ona,
Uluyan insan kalabalığına kulaklarını tıkamasını öğret ona,
Ve eğer kendisinin haklı olduğuna inanıyorsa,
Dimdik ayakta durup savaşmasını öğret.
Ona nazik davran, fakat onu kucaklama
Çünkü ancak ateş çeliği saflaştırır.
Bırak sabırsız olacak kadar cesarete sahip olsun.
Bırak cesur olacak kadar sabrı olsun.
Ona, her zaman kendisine karşı derin bir inanç taşımasını öğret.
Böylece insanlığa karşı da derin bir inanç taşıyacaktır.
Bu büyük taleptir.
Ne kadarını yapabilirsin bir bak.
O, ne kadar iyi, küçük bir insan...
Benim oğlum...
8 Temmuz 2013 Pazartesi
izdüşüm
"Kalp kırıp da gurur yapandan, haksızken haklı olmaya çalışandan, yanlışı doğru diye sana diretenden, kibirini terk etmeyip büyüklük taslayandan, sevgine öfkeyle, yıkıcılıkla cevap verenden, minnet ve vefa duygusunu bilmeyen insanlardan uzak duracaksın…
Gerçek gibi görünse de böylesinin sevgisi, kanmayacaksın.
Sevgi, koşulsuz sevmektir. Sevgi, hatanı anlayıp gönül almak içten bir özür dilemektir. Sevgide gurur olmaz. Gurur yapanı kalp denizinden iteceksin.
Sen, onun iyiliği için herşeyi yapıp da sana nankörlük eden, kendini büyük zannedenlere hürmet etmeyeceksin.
Onlar ki dev aynasını dünya zannederler kör bencilliklerinde ya kendi haline bırakıp gideceksin ya da gurur ve kibirin yalan aynasını kırıp içten bir temizlikle sana gelmesini bekleyeceksin…
Gelen, hatasından dönen, özür dileyen kazanır. O zaman bir şans vereceksin.
Gelmiyorsa suskunluktur seven, deneyen ve kırılan bir kalbin en güzel erdemi, yaşadığım yalan bir rüyaydı deyip uyanarak yoluna devam edeceksin…
Hayat acımasız bir oyun, sen giderken anlayacak yol arkadaşın bu oyunu, kırdığı kalp sarayında aslında nasıl da soğuk bir mermer olduğunu.
O mermere sıcaklığını verenin senin kalbinin ışığı olduğunu. İşte o vakit senin yürek şarkıların, kendini onun için parça parça etmelerin ve sessizliklerin onun kalbinde, içinde çalmaya başlayacak.
Ve sen, tek başına ruhunun sarp ve kayalık yollarından geçip ondan uzaklaşırken o senin onun için ne olduğunu anlayacak.
O senin şarkının aslında evrenin en güzel melodisi olduğunu sen gidince görecek!
İşte karanlığın ışıkla kutsandığı o vakit, ya o senin yanına gelecek ve Tanrı, sevgi ekmeğinde tek bir somun olabilmeniz için sizi kutsal aşkla kavuracak ya da o yanarken kaybettikleri için tek başına sen yürüyeceksin yepyeni ve gözyaşların kadar berrak bir ışığa.."
Halil Cibran
7 Temmuz 2013 Pazar
Biten son kitap, Siddhartha
“Bilinmesi gereken şeyleri insanın kendisinin tatması iyidir,” diye geçirdi içinden. “Dünya zevklerinin ve dünya malının insana hayır getirmeyeceğini daha çocukken öğrendim. Hanidir biliyordum bunu ama ancak şimdi yaşadım. Ve şimdi biliyorum, belleğimle değil, gözlerimle, yüreğimle, midemle biliyordum böyle olduğunu. Ne mutlu bana ki, biliyorum artık!”...
Hayata Brahman oğlu olarak başlayan Siddhartha, önce bir Samana, sonra zengin bir tüccar en sonunda bir kayıkçıya dönüşüyor. Bir kadının kollarında zevkin farklı bir öğretisi olduğunu keşfediyor, para kazanırken dünya zevklerini yaşıyor ve dilenciyken düşünmeyi, beklemeyi, oruç tutmayı öğreniyor. Hayatını bunlar üzerine inşa ederken, sonrasında düştüğü boşlukta her şeyi unutuyor ve sonunda yeniden bir arayış içine giriyor.
Ben keyif alarak okudum bu kitabı dilerim siz de beğenirsiniz. Doğu mistitizimine meraklı iseniz okuyun derim.
"Senin ruhun bütün dünyadır.
“Ben tümüyle saf dışı bırakılıp öldürüldü mü, gönüldeki tüm tutku ve dürtülerin sesleri kısıldı mı, işte o zaman gözlerini açacaktı en son şey, varlıktaki ben olmayan öz, o büyük giz.”
“Güç bir iştir çünkü hayli güç bir iştir.”
“Aramak, bir amacı olmak demektir. Bulmaksa özgür olmak, dışa açık bulunmak, hiçbir amacı olmamak.”
“Bilgelik bir başkasına anlatılamaz; bir bilgenin başkalarına anlatmaya çalıştığı bilgelik aptalca bir şey gibi gelir kulağa.”
“Dünya, dostum Govinda, mükemmellikten yoksun ya da mükemmellik yolunda ağır ağır ilerliyor değildir; hayır, her an mükemmeldir o, tüm günahlar bağışlanmayı, tüm küçük çocuklar yaşlıyı, tüm bebekler ölümü, tüm ölenler sonsuz yaşamı kendi içinde taşır.”
Kitaptan
.......
fırlatmalı şapkasını denize
içinde yaz boyu topladığı
deniz kabukları
ve gitmeli saçları uçuşarak rüzgârda,
kurduğu sofrayı sevgilisine
devirmeli denize
bardağında kalan şarabı dökmeli
ekmeğini balıklara vermeli
ve denize bir damla kan katmalı
bıçağını dalgalara saplamalı
ve salmalı sulara ayakkabılarını
yürek, çapa ve haç
ve gitmeli saçları uçuşarak rüzgârda!
döner gelir sonra.
ne zaman?
sorma.
ingeborg bachmann
***
bachmann çeviri; b. necatigil
Varoluşçu 10 roman karakteri
1.Antoine Rouqentin (Bulantı-Jean Paul Sartre): Varoluşçu karakterlerin en tepesinde olmayı hak ediyor. Tamamiyle felsefi bir karakter. Varoluşunu karşı konulamaz bir bulantıyla duyumsar. Bulantısını anlamaya başladığı sahne edebiyat tarihine geçmiştir. Bir parkta bir ağacın köküne bakar ve ağacın kendinde varlığı içine sıkıntı verir. Bu onu kendi varoluşunun kendisi için olduğu gerçeğine götürür. Böylece korkunç yalnızlığını ve bulantısını ele geçirmeye başlar.
2.Kirilov (Cinler-Dostoyevski): Birçok felsefe kitabında incelenmiş belki de edebiyat tarihinin en ilginç karakterlerinden. İntiharın mantıksal bir temele dayanabileceğini ortaya koyan belki de ilk karakterlerden. İntiharı Tanrılığını gösterecektir. Tanrı olmadığına inanan birisinin yaşamasının anlamsız olacağını ve yaşamaması gerektiğini düşünür. Ölümünden sonra arkada kalanlara dil çıkartan bir resim bırakmayı ister.
3.Michel (Ahlaksız-Andre Gide): Michel’in kendi ahlak sistemini oluşturma çabası aynı zamanda onu varoluşun hüzünlü kollarına atar.
4.Meursault (Yabancı-Albert Camus): Dünyada olanlara karşı duyarsızdır, anlamsız yere bir cinayet işler ve bununla hayatın saçmalığına vurgu yapar. Ama esas önemlisi bunun bilincine sahip olmanın altında ezilmesidir.
5.İvan Karamazov (Karamazov Kardeşler-Dostoyevski): “Eğer Tanrı yoksa her şey mübahtır, ” sözünün sahibi, bunu tanrı yoksa insanın babasını dahi öldürebileceğini göstererek kanıtlar. Tasası tanrıyı insanların kendisinin yarattığını ortaya koymaktır, böylece varoluşuyla yalnız başınadır o da.
6.Bay C. (Aylak Adam-Yusuf Atılgan): Atılgan’ın mirasyedi ve bunalımlı karakteri varoluş sorununa öylesine batmıştır ki bir ismi bile yoktur, sadece C.’dir ismi.
7.Tomas (Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği-Milan Kundera): Romanın varoluşçu karakteri Teresa değil de Tomas’tır. Evet romanda kendini sürekli olarak geliştirip yükselen Teresa’dır ama, Tomas için tüm bunlar bir kaygı değildir. Onun tek bir kaygısı vardır, o da varoluşun dayanılmaz olan hafifliğidir.
8.Turgut Özben (Tutunamayanlar-Oğuz Atay): Roman, Turgut Özben adında birisinin kaybolmasının araştırılması üzerinedir. Atay’ın bu muhteşem ve derin karakteri varoluşunu hayali arkadaşı Olric ile doğrular.
9.Gregor Samsa (Dönüşüm-Franz Kafka): Gregor bi sabah hamamböceğine dönüşmüş olarak bulur kendisini, ama bu durumu hiç yadırgamaz, tek derdi işyerine zamanında yetişebilmektir. Varoluşunu eline alan efsane Kafka karakteri.
10.Mathieu Delarue (Akıl Çağı-Jean Paul Sartre): Varoluşun anlamsız boşluğunda sallanan bir adam. Paris’li bir küçük burjuva ve ikinci Dünya Savaşı öncesi Paris’in de kendini arayan özgürlük tutkunu. Felsefe öğretmeni. Mathieu hamile kalan sevgilisinin kürtaj parasını çıkartmak için borç arar roman boyunca ve bu arada da kendi varoluşunun özgür sıkıcılığında debelenip durur.
Alıntı
4 Temmuz 2013 Perşembe
Geceydi
Gece bir yıldızı tuttu, kendi adını verdi ona. Sonra o yıldızın en üstünde duran, en çok parlayan yıldıza onun adını verdi.
Her akşam balkondan o yıldızların mesafesine içerlenmeden ışıyan yanlarına ve onların yeryüzüne gülümseyen yanlarına hapsoldu. Sonra okudu ağır ağır :
“ben nerde bir çift göz gördümse
tuttum onu güzelce sana tamamladım
sen binlerce yaşayasın diye yaptım bunu
bir bunun için yaptım "
C. Süreya
Yıldızlarla, gözlerle büyütürken bir sevgiyi o yıldızların, o gözlerin içinde kayboldu...
Başıboşluğun kıyısında :)
İnsanın sabah uyandığında işe gitme zorunluluğunun olmaması kadar büyük bir keyif yok. Bir temmuzdan beri başlayan tatilimin ilk anlamı bu benim için. Erken uyanıp işe koşuşturma telaşesinin olmaması. Tatile henüz çıkmadık ama evde başıboş saatler geçirmek yaşanılası bir rahatlık.
Bazen açıyorum The Beatles'ı eski filmlerdeki hippiler gibi dans ediyorum bazen de açıyorum aylak adamın playlistini hüzün içiyorum o şarkılarda. Bazen de hünerli ev hanımı moduna giriyorum çaydanlığı parlatıyorum, çamaşır makinesinin deterjan kısmına çamaşır suyu, yumuşatıcı gözüne sirke koyup boş çalıştırıyorum. Makineyi ayda bir böyle temizlemek gerekiyormuş. Durduk yere iş çıkarıyorum kendime:)
Bazen de şımartıyorum kendimi meditasyonlar, parfümler ılık banyolar, maskeler falan.. Rahat rahat yapmadığım şeyleri gerine gerine yapıyorum işte:) Çünkü çoğu zaman elimizdeki vakti programlamadan yaşamak gerekiyor. Akışına bırakarak ve kafana estiğince yaşamak, hayatı duyumsamanın en doğru yolu...
Gülce ile istediğimiz zamanda kahvaltımızı yapıyoruz. Değişik kahvaltı seçenekleri deniyoruz. Kahvaltı sonrası işe koyulmadan evvel balkonda bol sulu bir etkinliğimiz mutlaka oluyor. Havuzunu dolduruyorum onun içinde oyuncakları ile oynuyor. Ben de onu izleyerek çayımı yudumluyorum. Bol bol yaz meyvelerinden yiyoruz ve tabii dondurma. Oyun faslının ardından duş aldırıyorum ona, sonra evi toparlıyorum.
Bu kız çocukları öyle cilveli ki, kendilerini sevdirmek için her yolu deniyorlar. Misal, ben çamaşırları katlıyorum geliyor yanıma " Anne sen dünyanın en güzel çamaşırcısısın" diyor:) Kitap okuyorsam " Dünyanın en güzel kitap okuyan annesi" diyor.Veya bir şey isteyeceği zaman: "Prenses annemi çok seviyorum" diyor. O an onu kırmak hiç bir şekilde mümkün olmuyor.Bunların dışında resim yapıyoruz, puzzle yapıyoruz beraber. Akşam üstleri parka gidiyoruz. Meraklı minik okuyoruz okulca aldıkları etkinlik kitabından her gün üç sayfa yaptırıyorum.
Bir de platese her yazın başında olduğu gibi başladım. Umarım düzenli bir şekilde yaparım. Bilgisayarımda sorun olduğu için film de izleyemiyorum. Bir an önce onu da bir bilgisayarcıya göstermem gerekiyor. Zira bu zamanları verimli bir şekilde değerlendirmeliyim.
İşte böyle cancanlar bizim için tatil başladı dilerim siz de güzel anlar sığdırırsınız tatilinize. Hepinize sorumsuz zamanlar diliyor ve öpüyorumm:))
3 Temmuz 2013 Çarşamba
Masal sevenlere
"anlatsam inanmazlar oğul, masal derler,
masala inanmazlar, masalı yalnızca dinlerler
sanki hakikati bilirmiş gibi...
sanki hakikatin sırrına ermiş gibi...
masala inanmayan gerçeğe inanır mı?"
masala inanmazlar, masalı yalnızca dinlerler
sanki hakikati bilirmiş gibi...
sanki hakikatin sırrına ermiş gibi...
masala inanmayan gerçeğe inanır mı?"
Murathan Mungan' a ait Lal Masallar toplam üç masaldan oluşmaktadır:
Türkmen obalarında geçen bir aşk hikayesini anlatan; Azer ile Yadigar.
Bir semah ustası ile beyin kızının imkansız aşkını anlatan; Muradhan ile Selvihan.
Yazgının farklı bir hesaba göre yaşandığı imparatorluğun kalın duvarları ardında kalan lal hayatları anlatan; Ulak ile Sadrazam.
Türkmen obalarında geçen bir aşk hikayesini anlatan; Azer ile Yadigar.
Bir semah ustası ile beyin kızının imkansız aşkını anlatan; Muradhan ile Selvihan.
Yazgının farklı bir hesaba göre yaşandığı imparatorluğun kalın duvarları ardında kalan lal hayatları anlatan; Ulak ile Sadrazam.
Lâl Masallar'da beni en çok etkileyen masal, Ulak ile Sadrazam oldu. Yazarın benzersiz betimlemelerine, psikolojik tahliller ve çok farklı bir aşk öyküsü de eklenince güçlü bir masal çıkmış ortaya.
Tarihi yalnızca tarihi olaylar, sebepler-sonuçlar, fethedilen yerler, askeri güç açısından okumaya alışmış, güçlü ve üstün olmaya koşullandırılmış mantığın, bakıp, asla üzerinde düşünemeyeceği farklı bir detay. Tarihin sayfalarında yer bulmayacak olan ancak tarihin en gerçek yanlarından... Padişahını, bir seferin başlarında kaybetmiş bir sadrazamın neler yaşayabileceğini daha önce hiç düşünmemiştim. Bu öyküde ölümün üzerine mecburi bir gidiş var, sonuna kadar yaşama azmini koruyan.
Kitaptaki en lal öykü, Ulak ile sadrazam .
Kitaptaki en lal öykü, Ulak ile sadrazam .
Muradhan ile Selvihan'ın öyküsünün lallığı, onların öykülerinin dışarıya sır vermemesinden kaynaklanıyor, öykülerini ikisinden başka kimse bilmiyor. Kimse onlardan bir şey duymuyor ama ikisi bir dil bulup konuşuyor.
Âzer ile Yadigâr' da da olaylar benzer bir şekilde akıyor. Sonuçta, beraber ölüm, seçiliyor. Ölümü seçmek ne anlama geliyor? Başkaldırı mı? Yoksa, boyun eğme mi? Biraz başkaldırı ama daha çok boyun eğme.
' masalın yoluna çıkmak için, gerçeğin yollarında can tüketmek gerekir '