14 Mart 2025 Cuma

Fil Yası - Serpil Canalan


Filler yas tutarken farklı sesler çıkarırmış. Bulundukları yerde bir ölümün ardından alçak homurtular, tiz çığlıklar yükselirmiş. Bu çığlıkları duyanlar pek ayırt edemezlermiş. Çünkü yitimin en derin sesini yalnızca o yitimi yaşayanlar bilirmiş. Her filin dışa vurumu da aynı olmasa gerek. 

Fil Yası, fillerin değil, insanların, özellikle kadınların evrendeki varoluşsal yerini, karşılaştıkları sınırlarını, zorluklarını, kabul ettirmekte güçlük çektikleri otantik benliklerini, bu uğurda yitirdiklerini, insanca duyumsayabilmeyi ince ince işleyen bir öykü kitabı. Dile oldukça hakim ve kurmacanın incelikleriyle fazlaca hemhal olmuş değerli bir kalemden özenle sunulmuş. Bir yerde: "Ben sadece ben olmalıydım ve anlamıştım ki "ben" olarak doğulmuyordu "ben" olunuyordu." Öykülerin nüvesini bu "ben" olabilme ve tükenmeyen umut etme çabası oluşturuyor. Öyküler şu şekilde sıralanmış: Güvercini Sevmek İçin Sansarı Öldürmek, Sahibinden Satılık Geçmiş, Cemile Karası, Eşikte, Delinin Zoru, Kağıtkadın, Kelimelerin Yetişemediği, Karga Sesinde Bir Nefestir Şimdi Ölüm, Başka Hikaye, Bir Sevda Marazı ya da Sekel. Genel olarak öykülere verilen adların o öyküye giriş yapılan bir kapı olduğunu var sayarsak, içerikle örtüşen oldukça yerinde isimlerle ve derin duyuşlarla örülmüş dünyalar olduğunu söylemem mümkün.

"İçimde koşan bir at var yetişemediğim..."

"Madem yetişemiyorsun koşmayı konuş" 

Bu bir yarış atı değil sevgili okur, bu telaşlı yaşam koşusuna hevesli bir at. Hani insan hareket etmeden yaşadığını hissetmezmiş ya, işte o hesap yaşadığını hissetmenin, kendince var olabilmenin sancılarını, kıvılcımlarını yani koşmayı farklı seslerle konuşan, sinematografik yönü baskın yolculuklar. Kendimi yakın hissettiğim öyküler: Eşikte, Sahibinden Satılık Geçmiş, Kelimelerin Yetişemediği, oldu.

*

"İnsan hiç kur(a)madığı cümlelerin hayatındaki eksikliğiyle ansızın karşılaştığında, içindeki koca bir kayayı da kımıldatmış oluyordu. O kaya Sisifos'un esareti gibiydi. Bir dolu belirsizlik ve kararsızlıkla birlikte aşmam gereken bir dağı tırmanırken gerisin geri yalpalıyor, düşüyor, yükün altında kalmaktan zor alıyorum kendimi. Bütünüyle hesaplaşarak vedalaşmayı başarmadığımız herhangi bir soru ya da görmezden geldiğimiz geçmişe ait herhangi bir detay, zaman geçtikçe kar topu gibi büyüyüp en sonunda bir kayaya dönüşebiliyordu." (s.22-23)

**

Okuduklarım:

- Blake ve Makus Talihi, H. Kübra Ganbari (72 sayfa)

- Bir Başka Sevda, Ayşe İlker (84 Sayfa)

-Arkası Yarın, Müge İplikçi (110 sayfa)

-Can'lı Yolculuk, Can Göknil (87 Sayfa)

- Çocuğun Öyküsü, Peter Handke (91 sayfa)

***

Sevgiler.