O eski eve girince, içeriden bana doğru gelen tuhaf tıkırtılar işittim. Bu tekinsiz seslerin izini sürmek isteyecek kadar korkusuzdum. Korksam ne fark edecekti? O ev, benim hikayemin başlangıcıydı. Zemine duyduğum güvensizlikle dolaşırken, bu metruk evde bir zamanlar yaşayan sonra başka bir boyuta geçenlerin haykırışları beni sarıp sarmaladı. Dolapların içinden dışarıya doğru süzülen gölgelerin, duvarlardan sızan hayaletlerin fısıltılarında gidip geldim. Bu evin kendine ait bir çözülmesiydi. Bu çözülme, sınıf ayrımını, zorbalığı ve katmanlaşan öfkeyi beraberinde getirdi. Öfke, çaresizliğin dışavurumuydu. Yıkıcıydı... Zorbalık, ayrıştırıcıydı. O sesleri uzun süre dinledim, o belirsiz görüntülerin içinde bir yabancı gibi kaldım. Uzun süre. Zamanı unuttum. O karmaşık gölgeleri, o eski yaşanmışlıkları geçmeye, geçmeye çalıştım...
*
"Onu kolundan yakaladım, içimde her şey darmadağın olmuş, boşluk artık hendek halini almıştı."(s.58)
"Herkes talihsizliğin bulaşıcı olduğunu biliyor ve kimse yakınında istemiyor. İçinize işlerse sonra nasıl söküp, atacağınızı bilemezsiniz."(s.103)
**
Sevgiler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder