31 Ağustos 2013 Cumartesi

Dünyanın Keyifli On Beş Hissi


Ambalaj paketinin baloncuklarını patlatmak
Karnınız ağrıyana kadar gülmek
Çabalarınızın karşılığını almak ve başarıya ulaşmak
Kurutma makinesinden çıkan çamaşırlar
Ahşap bir yüzeyde çoraplarınızla dans etmek
Elinizi bakliyat çuvalına sokmak
Yeni bir arkadaş edinmek
Özgürlük
Ellerinizi jöleye sokmak
Birinin saçlarınızla oynaması
Sinekkaydı tıraş
Yastığın soğuk tarafı
Elinizdeki yapıştırıcıyı soyarak çıkarmak
Çimlerde çıplak ayakla yürümek
Çatlayan dudaklarınıza nemlendirici sürmek

                                                                                               Alıntı

29 Ağustos 2013 Perşembe

Cümle


Kurmadığım cümle kalmadı.

Cümle bir cenderedir, hepsi.

Esas muhalefet hakkı bütün cümleleri kurmuş bitirmiş olanındır.

Kırsan, büksen, ne yararı var, cümleyi kuracaksın, ortada
bırakamazsın.

Dadacılar cümleleri ortada bırakırdı, ama onlar ancak fikir olarak
güzeldir.

Kalpten kalbe bir şeyler aktığı da bir gerçek ama.

Cioran’ın cümleleri uykusuzluğun taşıdığı sonrasızlık ritmiyle akar,
akar, bu kadar haklılık dilin taşıyabileceği bir şey değildir.

Ama cümle, karakteri icabı hep bir haklılık ileri sürer.

Haklılıktan vazgeçmek için belki iki yüzyılı görmüş geçirmiş olmak
lazım, fikirler evrile devrile ne hale geliyor, kur bakalım hadi artık o
cümleleri.

Thomas Mann, iki yüzyılı görmüş bir yazar olarak (1875-1955),
dilin yakasını bırakmış bir adamın cümlelerini kurar.

Abdülhak Şinasi Hisar da iki yüzyılı görmüştür (1888-1963), ama
cümlelerinin dizginlerini bırakacak hoşgörü onda yoktur.

Cümlelerin etrafını boşaltarak onları görünür kılan şairlerdir.

İlhan Berk, alfabe değiştiğinde on yaşındaydı (1928), onun
cümleleri hâlâ okula giden birer öğrenci, cümleleri soyuyor, seyirlik
hale getiriyor, her cümlenin kolayca kurulabileceğini biliyor.

Maksadımızı tam olarak anlatan söz dizilerine cümle deniliyor, eski
bir tarif.

Cümle, sıcak mücadeledir, yoksa niye ömür boyunca arka arkaya
aralıksız bu kadar çok cümle kuralım?

Sıcak mücadelenin dışına çıkma ihtimali şairlere belirir, o da biraz,
şair şanslı, inatçıysa.

Cümle kurmadan anlaşma imkanı var mı, var, ama ona medeniyet
demiyorlar, cümle kurmak medeniyettendir diyorlar, o zaman abi gibi
insanın koluna giren cümleden daha medenisi var mı?

Hintliler İngilizce konuşurken şuradan bir simit alalım yerine
şuradan bir simit alma durumu ortaya koyalım derler, tercih kesin,
bizdeki şurdan bir simit alma durumu ihdas eyleyelim ile aynı.

Herkesin gönüllü katıldığı bir diktatörlük, cümleler diktatörlüğü.

At Ali, at! Tut Ali, tut! Bu karga ne budala!

Bir şair olarak toplumun sustuğu anı arıyorum.


Ahmet Güntan / Kitap-lık Dergisi Mayıs-Haziran 2002 sayısı

26 Ağustos 2013 Pazartesi

+3 Yaş kitapları


3. yaştan sonra Gülce' ye Tübitak yayınlarının erken çocuk kitaplığım serisindeki kitapları almaya başladım. Daha önce araştırmalarım sonucunda farklı yayın evlerinden aldığım kitapları paylaşmıştım. Bugün yeni kitaplarını da ekliyorum bu listeye. 
Dergi olarak ise,  Ana Okulu dergisini ya da Meraklı Minik'i tercih ediyorum.

Çocuğunuzla keyifli okumalar...

1. Güneşli Bir Gün / Anna Milbourne - Elena Temporin / Tübitak yayınları

2. İş Bölümü Yapalım  / Ya-Pa yayınları

3. Çevremize Özen Göstermek /  Armelle Moderé - Aleix Cabrera / Tübitak Yayınları

4. Annem Beni Hala Eskisi Gibi Seviyor mu? / Heidi ve Daniel Howarth / Tübitak Yayınları

5. Hep Beraber Olmak Güzel / Cristina Falcon Maldonado - Josep Maria Cardona

6. Babam Neden Burada Değil? /  Heidi ve Daniel Howarth / Tübitak Yayınları

7. Yaşlı Ayılar Ağaca Tırmanamaz / Heidi ve Daniel Howarth / Tübitak Yayınları

8. Benekli'nin Hediyesi / Ya-Pa yayınları

23 Ağustos 2013 Cuma

Bir tatil izleği



"beni küçük su birikintileri büyüttü.
beni anlamak için su birikintilerine sor

su unutmaz: daireler çizerek dikkatle çalışır."

                                                                  

                                                            İlhan Berk


Ağustos... Kıvılcımlar saçan ve ateşlere gebe... Bir tek adını verdiği böceğe sevdalı, sıcağın en derin yeri... O yerde ilerledi çiçek elbiseli kadın. Düş yanığı kokan her yanını o çiçeklerin kokularıyla kapattı. Gün döndü çoktan ve ağır bir hava çöktü omuzlarına.

Havada uçan balıklar,  denizde ise yüzen kuşlar vardı.. Kıyıya vurmuş istiridyeler ve o istiridyelerde saklı inciler... Sofrada ise aşıkların bağdan topladıkları üzümler, bir kutuda da birikmiş şiirler  vardı. Dileklerle uçurulan uçan fenerlere bakarak gülüşen aşıkların sesi yansıyordu aya...



Söndürdü mumları. Saklanmış yüreğini yollara attı. Cebinde kalan son acı kırıntılarını,
geçtiği yollara bıraktı. El salladı onlara. Arabanın camından kollarını dışarı çıkarıp rüzgara dokundu. Rüzgarın saçlarını dağıtmasına izin verdi.

Robert Schumann’ın karısı Clara Josephine Wieck için bestelediği o şarkıyı açtı. Hiçbir şey düşünmeden sadece dinledi. Boşaltılmış bir zihni ve  boşaltılmış kalp odacıkları vardı.

Yalan kelimelerin dağarcığına tünememesi için kaygılanırken, antik bir beldenin antik yalnızlığına vuran gölgesi ile karşılaştı. Oteline doğru yol aldı. Hazırlandıktan bir müddet sonra, tuzlu denize döktü kendini. Deniz yıldızlarından toka yaptı saçlarına.  Bir meleği yüzdürdü denizde. Onun gözlerinde gördü sevinci…

O melekle yaptıkları kumdan kalelere sahte bir prenses sakladı. Sonra denize bakan otel odasında, masum bir uykuya tebessüm eden o meleğin yüzünde izledi dünyanın en güzel manzarasını.

Kitaplarının arasında biriktirdiği, kimsesiz, göz yaşı kokan yazılarını alıp  aşağı indi. Deniz kıyısında şarkı söyleyenleri dinledi. Bir süre sonra onlardan uzaklaşarak  yazdığı bütün kağıtları kumun üstünde bir kibritle tutuşturdu. Yanan ateşin gölgesinde oturdu. Unutmak üzere, o külleri kumun altına gömdü.


Lirik bir masaldan koparılmış bir müzik eşliğinde demlenen sözcükler bütünüydü hayat. Ve tek başına danstı, yanık geçmiş kokan bir kumsalda…

"Bir süre sonra, bir eli tutmakla bir ruhu zincirlemek arasındaki ince farkı öğrenirsin. Ve aşkın yaşlanmak, birlikte olmanın da güvende olmak anlamına gelmediğini öğrenirsin, Ve öpücüklerin sözleşme ve hediyelerin de vaat olmadığını öğrenmeye başlarsın, Ve yenilgileri başın dik ve gözlerin açık karşılamaya başlarsın, bir çocuğun üzüntüsü ile değil, bir yetişkinin zerafeti ile, Ve her şeyi bugünü düşünerek yapmayı da öğrenirsin çünkü yarın ile ilgili her şey belirsizdir. Bir süre sonra güneş ışığının yakıcı olduğunu öğrenirsin eğer fazla maruz kalırsan. Bu yüzden, başka birisinin sana çiçek getirmesini beklemeden kendi bahçeni yarat ve kendi ruhunu kendin süsle. Ve göreceksin ki dayanıklısın Ve kuvvetlisin Ve değerlisin..."
                                                                                    Veronica A. Shoffstall 

7 Ağustos 2013 Çarşamba

Küçük Prens



“İnsanlar,” dedi Küçük Prens, “ne aradıklarını bilmeden hızlı trenlere doluşuyorlar. Endişe ve telaşla, aynı yerde dönüp duruyorlar.”


Hadi gelin beraber Küçük Prens'i okuyalım. Ben çok severim.

Okumak için burayı tıkla.

Bu şarkı da sizin için. 

5 Ağustos 2013 Pazartesi

Günün şekeri:)



Çizimlerini ve yazılarını beğenerek takip ettiğim blogcu arkadaşlarımdan sevgili Anarşi'nin bana çok güzel bir sürprizi oldu bu resim. Bir mim vesilesiyle beni ve diğer arkadaşlarımı anlatıp, çok da güzel çizmiş.
Çok beğendim ve çok mutlu oldum. Günümün en tatlı anı, onun yazdığı o içten postu okuduğum an oldu :)))
Teşekkür ediyorum. İyi ki güzel blog arkadaşlıkları var...


4 Ağustos 2013 Pazar

Bir şair daha..

              



            Alacakaranlıktaki ülkenin şairi, Ahmet Erhan'da öldü... Onu okuyun, okutun..
Mekanın cennet olsun..


Görüp göreceği son şey bu şiirdir dünyanın
Çığlığımdan arta kalan bunlar olacak
Aklımın son kırıntılarını da burada harcıyorum
Bundan böyle ibreler hep eskiye vuracak
Yakınmıyorum, yerinmiyorum hiçbir şeyle
Kalırsa odalarda unutulmuş birkaç şiir
Bir yeniyetmenin altını çizeceği dizeler benden
Senin adın nasılsa bir gün hepsini tamamlayacak


                                                                   Ahmet Erhan