16 Kasım 2014 Pazar

Zaman Dışı Yaşam - Tezer Özlü


"Nuto: Neden ağlıyorsun?
Kadın: Yaşamı yoğunlaştıran ölümün kendisi değil mi?
O anda edebiyatın, yaşamın kendisinden daha canlı olduğunu kavrar ve edebiyatın doğmasının nedeninin de bu olduğunu düşünür. O ana kadar o yaşamın daha canlı bir şey olduğuna inanmıştır. Ama edebiyat daha çok yaşam, daha çok aşk, daha çok duygu, daha çok ölüm yüklüdür."
Büyük bir resmin herhangi küçük bir kesitinde, trenle kendini metruk yollara atan bir kadının kalbinde yaşayan adamın izleri, gerçekte karşılaştığı erkeklerin gürültüye dönüşen sesleri, kendisindeki yankıları ve zihninde, o dar akışta yaşamı arayışları..

Fonda The Rolling Stones, adı olmayan bir otel odasında duvarda, eski bir parşömende yazılı Cesare Pavese sözleri.. O sözlerin, o gerçeklerin, kadının yaşamında kesiştiği anlar..

Küçük bir yaşam kesitinin altında yatan her şeyin, şiirsel bir yorumlayışla su yüzüne çıkarılması.. Hayal gücünü fazlasıyla harekete geçiren diyaloglar, yazılı, özgün ve düşünsel bir nümayiş..



13 Kasım 2014 Perşembe

Elveda Alyoşa - Oya Baydar


"Ben seni, duvarın öte yanından, kurtarılacak dünyadan gelen umutsun diye; inançlarımın, kimliğimin, doğrularımın, dev aynalarında tasdikisin diye sevdim. Güvenli, mağrur, muzaffer kimliğimin derinliklerinde gizlenen korku dolu, ürkek çocuk kuşkularına Batı’ dan gelen etkili bir ilaç, sarsılmaz bir kanıtsın diye ve belki de kadınlığını bile öne çıkarmaya gerek duymayan, iddiasız, özgür, huzur dolu güvenin için sevdim.
Sevdim mi?
Hiçbir aşk sözcüğü söylenmedi aramızda. Hiç soru sorulmadı. Hiç kavga etmedik, hiç söz vermedik, hiç bağlanmadık birbirimize. Buluşurken, konuşurken özgürdük. Yasamız yoktu,tarihimiz, sınırımız da. Farklı yönlerden esen rüzgarlar gibi , belirsiz bir zamanda , belirsiz bir yerde buluşurduk. Dünya küçüktü ve bugünüyle olmasa da yarınıyla bizimdi.
Dünyalarımızı ayıran duvarda payım, emeğim vardı. Duvar, inancımın anıtı, istesem de istemesem de kimliğimin rozetiydi. Seni duvara karşı duyduğum karışık duygulara benzer titreşimlerle, korkuyla, kuşkuyla ama umutla sevdim. Duvarı anlamsız ve çirkin bulduğunu sezdiğim zaman, senden kuşkuya kapıldım, duvardan değil."

Elveda Alyoşa, Duraklar, Vedalar, Anımsamalar, Branderburg Kapısı'nda Ölüm başlıkları ile dört bölüme ayrılmış öykülerden oluşuyor. Bu öykülerin ana teması ise, Oya Baydar'ın seksen döneminden sonra yurt dışındaki sürgün günlerindeki gözlemleri ve izlenimlerinden izler taşıyor.

Baydar bu kitabın belli bölümlerinde, Doğu Almanya'da başlayan ve Berlin Duvarı'nın yıkılışı ile yaşadığı toplum içindeki gelişmeleri taraflı bir bakış açısıyla değerlendiriyor.

Duraklar bölümünde kendi yurdundan kopmuş yabancı bir ülkede yaşayan bir insanın izlenimlerini, duygularını, yurduna özlemlerini; Vedalar'da, geçmişte kalmış hatıraları, ütopik özleyişleri, kaybedilmiş paylaşımların sıcaklığını; Anımsamalar'da zamanın sarkacında yok olan sevilen kalplerin burukluğunu, geçirilen anların sayıklamalarını; Branderburg Kapısı'nda Ölüm bölümünde, Berlin Duvarı ile yıkılan sosyalizmin yok oluşunu bir kadının perspektifinden şiirsel ve edebi bir dille çok iyi aktarıyor.

"Orada öyle mutfak kapısına dayanıp durmuşsun. Omzunda tüylü güzel kuyruğu, ürkek zeki bakışlarıyla Gorki Parkı’ ndaki sincap. Çayırın üstüne bağdaş kurmuş, Devrim Tarihi kitabımızı önüne açmışsın. Daha her şey yerli yerinde. Ne duvarlar ne inançlar yıkılmış; ne yıldızlar ne heykeller ne umutlar parçalanmış. Yüzüne zaman zaman o bezgin anlatım gelse de –şu sıcak günlerde otuzundan, kırkından sonra böyle ders çalışmak!- ilk yaprak kıpırtısında , sincabın daldan dala ilk sıçrayışında ya da yaptığım bir şakada aydınlanıveriyorsun. Yaşama sevincimiz her türlü yorgunluğu yeniyor."

Cennetteki Gölgeler


Finlandiyalı yönetmen Aki Kaurismaki'nin Proleterya Üçlemesi adını verdiği serinin ilk filmi, Varjoja Paratiisissa - Cennetteki Gölgeler.. Film, Helsinki'nin işçi sınıfı mahallesinde geçen bir aşk öyküsünü anlatmaktadır. Nikander, temizlik işçiliği yaparak hayatını sürdürmeye çalışan bir adamdır ve dışarıdan zengin görünen Finlandiya'nın görünmeyen yüzünün bir gerçeğidir.

Serinin ikinci filmi, Ariel. Üçüncü filmi ise, Tulitikkutehtaan Tyttö - Kibritçi Kız.

film burada

11 Kasım 2014 Salı

Sultanı Öldürmek - Ahmet Ümit


"Öfke geçiciydi taht kalıcı. Öfke, altın tahtı, hükümdara mezar yapardı, doğru siyaset, akıllı padişahın adını tarihe altın harflerle yazdırırdı."
"Beklemeyi bilmek en büyük bilgeliktir."
"Şahane bir aşk, çoğu zaman harcanmış bir hayat demektir."
"Roller Müştakcım, roller sadece oyunlar için değildirler. Modern toplumlarda hepimizin bir rolü vardır. İster benimseyelim ister benimsemeyelim, hepimiz dikte ettirilen rolü sonuna kadar oynamak zorundayız. Çoğu zaman mutluluğumuzu yitirmek pahasına da olsa o rolün dışına çıkamayız, çıkarsak hem kendi düzenimiz hem de toplumun düzeni bozulur."

Kendisini terk edip, kariyeri için yurt dışına giden ve onu hiç arayıp, sormayan bir kadını bekleyen tarih profesörü. Adı Müştak Serhazin. Başarılı bu tarih profesörü psikojenük füg hastası yani hastanın kriz anında ne yaptığını hatırlayamadığı bir psikolojik hastalığa yakalanmış biri. Kusursuz aşkından sonra hiç evlenmemiş ve hep o kadını beklemiş. Yirmi bir yıl sonra kendisi gibi tarih profesörü olan aşık olduğu kadın, Nüzhet Hanım yurt dışından döner ve bir akşam Müştak Bey’i bir akşam yemeğine davet eder.

Müştak Bey önce afallar bu ansızın ortaya çıkan davet karşısında ardından büyük aşkının bu davetini kabul eder. Akşam yemeği için gittiği Sahtiyan Apartmanı’na vardığında kapının açık olduğunu ve sevdiği kadının sapında Fatih Sultan Mehmet’in tuğrası bulunan mektup açacağıyla öldürülmüş olduğunu görür. Bu cinayeti kriz anında Müştak Bey mi işlemiştir? Sonradan Nüzhet Hanım’ın Fatih’in ölümü ile ilgili herkesin tepkisini çekebilecek bir tez üzerinde çalıştığı anlaşılır, acaba bu teze tepki veren gruplarca mı işlenmiştir cinayet? Cinayetin aydınlığa kavuşturulma sürecinde etkin rol oynayan Nevzat Komiser bu kitapta da yine karşımıza çıkmakta.

Heyecan ve entrika dolu bu polisiye romanda, bir cinayetin gölgesinde, hazin bir aşk öyküsü ayrıca iki karanın ve iki denizin hakimi Fatih Sultan Mehmet’in Kostantiniyye’yi fethetmesi, büyük başarısı, hoş görülü siyaseti ve muğlak sonu, tarihçilerin gözüyle ayrıntılı bir şekilde aktarılmış. Tarih salt geçmişte yaşananlar mıdır yoksa vesika ve belgelerle tarihçilerin yorumlamaya, aktarmaya çalıştığı bir alan mıdır?
Kitapta katil kim diye sorarken bir yandan tarihsel bir yolculukta yerinizi alıyorsunuz bir yandan da açığa çıkan parçaları birleştirmeye çalışıyorsunuz. Ben her zamanki gibi katili yanlış tahmin ettim bakalım siz doğru tahmin edebilecek misiniz?



8 Kasım 2014 Cumartesi

Sadece ses kalıcıdır


"Ne için durmalıyım ?
Ne için ?
Kuşlar çoğul maviliği aramaya gitmişler
Ufuk dikeydir,
Ufuk dikeydir ve hareket fıskiye gibi
Görünümde ışıklı yıldızlar oynuyor yeryüzü, yükseklikte kendini tekrarlıyor 

Ve gökyüzü kuyuları ilişki bağlantılarına dönüşüyor 
Ve gündüz öyle geniştir ki
gazetenin küçük beynine sığmıyor.
Ne için durmalıyım?
Yol hayatin kılcal damarları arasından geçiyor.
Çevrenin niteliği tüm kokuşmuş hücreleri öldürecek,
Ve şafağın kimyasal atmosferinde 

Sadece ses kalacak,
Zaman zerreciklerine bağlanan ses.
Ne için durmalıyım?
bataklık; kokuşmuş böceklerin çoğaldığı yerden başka ne olabilir?
Morgun benliği ölülerin şişmiş cesetlerinden ibarettir.
Ve ateş böceği…Ah..
Ateş böceğinin konuştuğu an
Karanlıktaki alçak adam koflanan erkekliğini gizliyor
Ne için durmalıyım?
Kurşunlu harflerin işbirliği boşunadır

ve kurşunlu harflerin işbirliği bu değersiz düşünceyi kurtarmaz.
Ben ağaçların soyundanım
Ve bu “bayat” havayı solumak kederlendiriyor beni,
Ölen bir kuş, uçuşu unutmamayı öğütledi bana
Tüm güçlerin sonu güneşin gerçeği ve ışığın bilinciyle birleşmekten ibarettir, birleşmek.
Yel değirmenlerinin çürümesi doğaldır,
ne için durmalıyım?
Ben yeşil buğday salkımlarını göğsüme alarak, sütle besliyorum,
Ses,ses, sadece ses, su akışının sesi
ve dişi toprak kabuğu üzerine
yıldız ışığının düşüş sesi ve aşkın yayılma sesi
Ses, ses, sadece ses kalıcıdır.
Cücelerin ülkesinde
Sıfır üzerine dolaşıyor ölçü mihenkleri
Ne için durmalıyım?
Ben dört unsura itaat ediyorum
Ve yüreğimin yasalarını
körlerin yerel hükümeti düzenlemiyor.
Böceğin etle sarılı boşlukta, yararsız dolaşımı ve vahşice ulumalar
beni ilgilendirmiyor.
Beni çiçeklerin kanlı soyu, yaşamaya sorumlu kılmış biliyor musun ?
Çiçeklerin kanlı soyu."


Furuğ Ferruhzad 

Çeviri: Cavit Mukaddes
İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına’dan

1 Kasım 2014 Cumartesi

Krokodil sokağı - Bruno Schulz

Kafka'nın ruhdaşı olarak görülen Schulz'un birbiriyle ilişkili öykülerinden oluşan kitabıdır Krokodil Sokağı..
Ağustos, ziyaret, kuşlar, terzi mankenleri, terzi mankenleri üzerine tez ya da ikinci yaradılış kitabı, terzi mankenleri üzerine tez devamı, terzi mankenleri üzerine tez sonuç, nemrut, pan, mr.charles, tarçın dükkanları, krokodil sokağı, hamam böcekleri, fırtına, büyük mevsimin gecesi, kuyruklu yıldız başlıklarından oluşan romansı öyküler..

Polonya'nın Drogobiç şehrinde bulunan Krokodil Sokağı, Bruno Schulz'un ve ailesinin yaşamından anıların canlandığı bir düşler sokağını andırıyor. Bu sokakta, günlük hayatın en sıradan öğeleri bile yazarın büyüleyici benzetmeleri, tasvirleri ve hayal dünyası ile birleşip birdenbire fantastik ve gizem dolu bir hale bürünüyor.. Renkli karakterlerin resmi geçit yaptığı bu öyküleri okurken sevgili Schulz'un kafkaesk dünyasına girerken onun mucizevi ve sıra dışı hayal dünyasına hayranlıkla bakacaksınız..

1942'de Naziler tarafından öldürülen Schulz Polonya'nın önemli yazarlarından biridir.