13 Ocak 2015 Salı
gezginden
(.........)
"derya içindeydim de hani deryayı gördüm
küçük balığı gördüm, peşinde büyük balık
bir su ağası gibi kuvvetli ve saldırgan
oh balık, küçük balık, can balık
anasının kuzusu, deniz kokulum
söyle yavrum, söyle gözüm, söyle kılçığım
kim dokundu senin pullanmamış derine
kim kıydı senin o tazecik gövdene
denizde kum gibi dolgun pullarıyla
doymaz mı büyük balık küçük balığa"
(.........)
A. Z. Özger
11 Ocak 2015 Pazar
doğum günüm..
Bugün benim doğum günüm, çok mutluyum nedensiz gülümseme ile uyandım sabah.. Hala da o gülümseme ile karşılıyorum her şeyi.. Doğum günüm için arayan, mesaj yazan arkadaşlarım, ailem çok teşekkür ediyorum, iyi ki yaşıyorum, hepinizi seviyorum.. Yukarı çıkıyorum gittikçe, tepeden hayata bakmak daha güzel :)
Elsacığımm unutmamış sabah çok güzel bir post yazmış çok duygulandım.. Canım benim çok teşekkür ediyorum...
Bu şiir ve şarkı kendim için...:)
Geyikli Gece
"Halbuki korkulacak hiç bir şey yoktu ortalıkta
Her şey naylondandı o kadar
Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı.
Ama geyikli geceyi bulmadan önce
Hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk
Geyikli geceyi hep bilmelisiniz
Yeşil ve yabani uzak ormanlarda
Güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan
Hepimizi vakitten kurtaracak
Bir yandan toprağı sürdük
Bir yandan kaybolduk
Gladyatörlerden ve dişlilerden
Ve büyük şehirlerden
Gizleyerek yahut döğüşerek
Geyikli geceyi kurtardık
Evet kimsesizdik ama umudumuz vardı
Üç ev görsek bir şehir sanıyorduk
Üç güvercin görsek Meksika geliyordu aklımıza
Caddelerde gezmekten hoşlanıyorduk akşamları
Kadınların kocalarını aramasını seviyorduk
Sonra şarap içiyorduk kırmızı yahut beyaz
Bilir bilmez geyikli gece yüzünden
"Geyikli gecenin arkası ağaç
Ayağının suya değdiği yerde bir gökyüzü
Çatal boynuzlarında soğuk ayışığı"
İster istemez aşkları hatırlatır
Eskiden güzel kadınlar ve aşklar olmuş
Şimdi de var biliyorum
Bir seviniyorum düşündükçe bilseniz
Dağlarda geyikli gecelerin en güzeli
Hiçbir şey umurumda değil diyorum
Aşktan ve umuttan başka
Bir anda üç kadeh ve üç yeni şarkı
Belleğimde tüylü tüylü geyikli gece duruyor
Biliyorum gemiler götüremez
Neonlar ve teoriler ısıtamaz yanını yöresini
Örneğin Manastır'da oturur içerdik iki kişi
Ya da yatakta sevişirdik bir kadın bir erkek
Öpüşlerimiz gitgide ısınırdı
Koltukaltlarımız gitgide tatlı gelirdi
Geyikli gecenin karanlığında
Aldatıldığımız önemli değildi yoksa
Herkesin unuttuğunu biz hatırlamasak
Gümüş semaverleri ve eski şeyleri
Salt yadsımak için sevmiyorduk
Kötüydük de ondan mı diyeceksiniz
Ne iyiydik ne kötüydük
Durumumuz başta ve sonda ayrı ayrıysa
Başta ve sonda ayrı ayrı olduğumuzdandı
Ama ne varsa geyikli gecede idi
Bir bilseniz avuçlarınız terlerdi heyecandan
Bir bakıyorduk akşam oluyordu kaldırımlarda
Kesme avizelerde ve çıplak kadın omuzlarında
Büyük otellerin önünde garipsiyorduk
Çaresizliğimiz böylesine kolaydı işte
Hüznümüzü büyük şeylerden sanırsanız yanılırsınız
Örneğin üç bardak şarap içsek kurtulurduk
Yahut bir adam bıçaklasak
Yahut sokaklara tükürsek
Ama en iyisi çeker giderdik
Gider geyikli gecede uyurduk
"Geyiğin gözleri pırıl pırıl gecede
İmdat ateşleri gibi ürkek telaşlı
Sultan hançerleri gibi ayışığında
Bir yanında üstüste üstüste kayalar
Öbür yanında ben"
Ama siz zavallısınız ben de zavallıyım
Eskimiş şeylerle avunamıyoruz
Domino taşları ve soğuk ikindiler
Çiçekli elbiseleriyle yabancı kalabalık
Gölgemiz tortop ayakucumuzda
Sevinsek de sonunu biliyoruz
Borçları kefilleri ve bonoları unutuyorum
İkramiyeler bensiz çekiliyor dünyada
Daha ilk oturumda suçsuz çıkıyorum
Oturup esmer bir kadını kendim için yıkıyorum
İyice kurulamıyorum saçlarını
Bir bardak şarabı kendim için içiyorum
"Halbuki geyikli gece ormanda
Keskin mavi ve hışırtılı
Geyikli geceye geçiyorum"
Uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum."
Turgut Uyar
9 Ocak 2015 Cuma
Hayat Kırıklığı - Cem Mumcu
"Hep bir şeylerin kıyısından yansıyoruz. Hep bir yerlerden, hep başka biçimde, hep yansıtana göre, hep diğerinden. Aslını bizim bile bilmediğimiz şeyler olarak kendimiz arıyoruz. Hem çekince etrafımızdan altın yaldızlı çerçeveyi, masayı ya da kaloriferi boşluğa düşüyoruz. Ya da hepsine rağmen kendimiz olmaya devam mı ediyoruz? Edebiliyor muyuz? "Devam etmek" bile bir mihenge ihtiyaç gösterirken yapabilir miyiz? "-e göre" olmayan bir halimiz var mı?
Adı bile olmayan bir hale o kadar hasretim ki, adım bile olmayan bir hali o kadar istiyorum ki.. Bu kadar korkarken her ikisinden de.."
Hayat Kırıklığı'nda Cem Mumcu, yazarlık yaşamı süresince yazdığı gazetelerdeki, dergilerdeki yazılarını bir araya getirmiş. Kitapta belli bir konu yok. Her bölümde farklı konulara değinilmiş. Futbol, terör, sinema, cinsellik, internet,mizah, aşk gibi konular..
Her bölümün sonunda yazının nerede yayınlandığına dair bilgiler yer alıyor. Bu bilgilerle Mumcu'nun ne kadar çok dergide, gazetede yazdığını görüyor ve çok farklı yazın diline sahip olabildiğini hissediyoruz. Hatıra, deneme, eleştiri, didaktik metinlerde bunu fark ediyoruz. Bölümler arasında da renkli-renksiz fotoğraflar ve değişik çizimler yer almakta.
7 Ocak 2015 Çarşamba
İmparator Çay Bahçesi - Nazlı Eray
O anda aklımdan Luigi Pirandello'nun şu cümleleri geçiverdi:
"Benim yaşamımı yaşayan birisi var ve ben onun hakkında hiç bir şey bilmiyorum"
"Benim yaşamımı yaşayan birisi var ve ben onun hakkında hiç bir şey bilmiyorum"
İmparator Çay Bahçesi, okuru bambaşka bir hayal dünyasına davet ediyor. Nemli Bartın.. Hayal kadınların, her gece ay battıktan sonra, kendilerini düşüncelerinde yaşatan erkeklerine geldikleri Taşhan geceleri.. Konuşan Afrika menekşeleri, Casino Venüs, Japon oyun makineleri, gizemli gece, insanların kendi aralarında ördükleri yaşam ağının sorgulanması, aşklar, tutkular ve gökyüzü dedikoduları...
Uşak, Dörtyol'daki İmparator Çay Bahçesi'nde başka dünyaya göç edenlerle hiç hesapta olmayan buluşmalar.. Aşkı her yönüyle yaşamak isteyen esrarengiz Madam Kelebek, Gül Abla, geçmişinin bedelini ödeyerek bir anda yaptığı yanlışları anımsayıp, pişmanlıkla kendini ifade etmeye çalışan Sabriye.. Loş casino köşesinde ağır ağır dönen pembe dudak izli oyun makinesi..
Romanın başındaki insanların tıpkı hayattaki gibi sonlarda yitip gitmesi, yerlerini yeni kişilere bırakırken yaşadıklarından herkesin payına düşebilecek kazanımlar bırakmalarını okuyoruz. Sonra gün ışırken, aydınlığa karşı delice bir koşuş.. Bu koşuşun içinde birbiri içine kaçan hayaller, yaşanmışlıklar, dün, bugün, anılar, yaşamlar, ölümler ve kalanlar..
6 Ocak 2015 Salı
Gülce 5 olduuu :)
"İçimde ikinci bir insan gibidir
seni sevmek saadeti.."
- N. Hikmet
Sabah saçlarını lüle lüle yaptırmak istediğini söyledin. Kuaförde çok uslu durdun ve yapıldıktan sonra saçlarını çok beğendin. Annene ve babana işten izin alıp çabuk gelmelerini söyledin. Okuluna geldiğimizde çok sevindin. Pastanı beğendiğini söyledin ve gözlerindeki mutluluk bizi çok mutlu etti..
Yeni yaşın kutlu olsun prenses kızım..
Seni çok seviyoruz..
1 Ocak 2015 Perşembe
Yazılar ve Tuğralar - Enis Batur
"Parçalanan şiir! Dene her sesi. Gir bir yoldan ötekine; kaçınılmaz çıkmaza yansısın karmaşık yüzün. Oradadır çıkışın; Çoğulluksun sen, kaynağındaki tekilliği anımsa. Ayrışmasın, kökündeki birleşmeyi unut. Benzeri olmayan derişmesin, bölerken saat insanı. Oradadır işte ereğin- kıvılcım boyunun sarsılmaz kütlesi."
Yazılar ve Tuğralar Enis Batur'un 1973-1987 arası yazdığı şiirlerin bütününe yakınını kapsıyor. Birbirinden bağımsız lirik parçalar bazen Türkçe'yi zorluyor ve ondan başka bir tat çıkarmaya çalışıyor. Bazı imgeleri, sözcükleri, şiirleri alışılagelmiş şiir soy ağacının dışında gözükse de Enis Batur tam bir yazın adamı..
"Ses ve soluğum şimdi, Gün'e ve Gece'ye katkı. Belki nedensiz bir ürpermeyim, kırışık evrenin taş çekirdeğinde. Görkemim belki, arınacağım kargaşayı beklerken. Sayısız pencere, sayısız çığlığın içinde gitgide ürken engerek koridorda balkıyıp duruyorum. İşte çatlayan duvarlarım. İşte can kolladığım seki, basamak, kanlı düzlük. Sonradan yırtılacağım et, işte. Burada, kül beyaz bir sarnıcın aldatı duyarlığının orta yerinde- hep ve aralıksız burada, zamanın beni sancıya mıhladığı yerdeyim artık."
Yankı
Her kelimenin iki anlamı olduğunu
bilmiş, baştan beri üçüncüyü aramıştı.
Ama bu bir şey değildi asıl aradığının
yanında : Başka bir düzen olsun istemişti
seslerin arasında, harflerle renklerin
birbirlerini itmedikleri bir dengeydi
ısrarla kovaladığı. Yıldan yıla dile
yüklediği zalim işi dizmişti kafasında,
ışığa ve karanlığa, sessizliğe ve uğultuya
verdiği değerleri elden geçirmişti tek tek.
Heceden heceye dörtnala ilerlemişti bakışı,
cümleden cümleye tekinsiz bir başdönmesiyle
geçmişti: Bir an boyu elinde tuttuğu kelime
onu kavururken durmuş, gözlerini uzağa,
sonsuz bir boşluğun ardında beklettiği
sonsuz bir aynaya dikmişti.
"Ben yoksam" demişti oradaki yüz, "siz
bekleyin".
Aztek yılı biterken
"Bırak, gelsin: ışık, ses, temas:
Sen sis nedir bilir misin?
Avlandığım işsiz akşamlar,
kıpırtısız binlerce yaprak
ve erketede bekleyen rüzgar
hatırlıyorum her şeyi bir
bir unutuyorum her şeyi:
Bu gam, bu dövme, Ave Maria
ve kuşların toparlanma çağı:
Güneş batarken başını kaldırıp
kısık gözleriyle gökyüzünü delen
kadından kalmış bir bakış
hızla akıyor içimden.
Karanlığın sonuna gittim ben.
Orada pencereler dilsiz
kapılar sürgülüyken bağırdım:
Yanı dönüp geldi ve vurdu
yüzüme: Çöktüysem, tortu, dibime
kimse sallanmasın artık."
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)