"Sen, hepiniz çirkin bir balıkçının oltasına yakalanmışsınız. Balıkçıların ayaklarının dibindeki kovanın içinde yaşamak için çırpınıp duruyorsunuz. Dünyayı o kova, yaşamayı ölmemek sanıyorsunuz. Özgürlüğünüz o kovanın hacmi, ömrünüz gün bitip balıkçı eve dönünceye kadar.
Dışarıda koskoca bir dünya var. Zıplasan, çıksan göreceksin. Ölürüm diyorsun, denize kadar gidemem diyorsun. Gitme, öl, ne çıkar. Kovanın içinde senin gibi onlarca korkakla yaşayacağına, hiç değilse cesur ve özgür olarak ölürsün. Ama sen o kovadan atlayamayacak kadar korkaksın. Sen, senin için tüm hayatını vermeye hazır birini sevemeyecek kadar korkaksın.."
Birinci öykü olan Aralık'ta, işsizliği sonucunda eşini, sevdiklerini ve hayatın anlamını yitiren Rıfat'ın yaşadığı duygusal çöküş anlatılıyor. Ülkemizde işe alma koşulları konusunda yaşanan absürd durumlar ve bu durumların birey üzerindeki, onun hayatı üzerindeki olumsuz etkisi çok ayrıntılı bir şekilde aktarılıyor. Yazar, bu öyküde fazlaca tasvire yer vermiş.
İkinci öykü olan Mavi Pelikan'da, bir kırtasiyede çalışan temiz kalpli Numan ve Mavi arasında yaşanan aşk son derece duygu ağırlıklı bir dille aktarılmış. Bu hikayede aşkın zamansızlığı ifade edilirken duygulardan çok baskın olan gerçeklerin, rollerin, dayatmaların arasında kalan bir insan profili ayrıntılı olarak çizilmiş. Bu öykünün sürrealist bir yanı var diyebiliriz.
Son öykü olan Karahindiba, benim de en sevdiğim öykü oldu. Karahindiba, hayatında seçemediği tercihlerin pişmanlığında kendini kaybeden Adnan Çubuk'un hikayesi. İnsan hayatta kendini fark ettirebilmek için nice emekler verir, büyük badireler atlatır ama sonunda hayallerinin dışında gerçeklerle yüzleşirken kendini kaybedebilir. Hayat ve hayal sözcüklerinin arasındaki ses farkı, yaşarken o kadar basit değildir. Aslolan tercihler değil, tercihlerle yaşamayı becerebilmektir.
"Galiba bu dünyada herkes bir iz bırakmak için yaşıyordu. Duvardaki resim bunu sökülürken duvarın sıvasını yanında götürerek yapıyor, inşaat işçisi ustabaşından gizli bir tuğlanın üzerine ismini kazıyor, tapu kadastrodaki memur üç çocuk yapıyor, salyangoz ardında sümüğünü, don lastiği belde tahrişini, kalem kağıtta yazısını bırakıyor, zenginler okul yaptırıyor, yoksullar fotoğraf çektiriyor, an’lar hatıralaşıyor, kimisi intihar ediyor, kimisi resim yapıyor, kimisi roman yazıyordu.
İyi kötü hepsinin varlığını kanıtlayacak izler oluyordu. Yaşadıklarını başkalarına hatırlatacak, kendilerini iyi hissettirecek, bu dünyadan çekip giderken “Ben buradaydım, ben unutmayın” dedirtecek izleri.
Oysa ben yaşarken unutulmuştum."
Sanırım benimde en çok sevdiğim son öykü olacak can içim :)
YanıtlaSilHayal kurmak ve onların gerçekleşmemesi acıtır.
O yüzden gerçekçi olmak şart :))
canım kitaba ad olmayı hak etmiş bu öykü :)
Silgerçekçi olmak.. olumsuz yaşanmışlıklardan sonra bunun farkına varmak daha ağır oluyor.
Gecen yil bu vakitlerde denk gelmistim ve acikcasi oyku girisindeki aylak adam alintisi cekmisti beni. Mavi pelikan da ne iclendirmisti. Hos bir yad etme oldu.
YanıtlaSilBir de ilk defa bu ucube/android lerden okuyorum bloglari; seyehat halinde de olunca bir guzel iclendim ; evde olsa alirsin kitabi bir dahq gozden gecirirsin.
Neyse; uzun zaman sonra gelince gevezelik ettim.
Silme hakkina sahipsiniz yersiz bulursaniz yorumu
Saygıyla
Aylak
öykü başlangıcındaki alıntılar çok güzel gerçekten de. Mavi pelikan da ben de çok etkilendim.
Silhala geziyorsun uzaklarda, ne güzel :)
bilakis uzun zaman sonra ses vermene sevindim, yeniden hoş geldin :)
üç öykü de anlamlıydı beğenmiştim ben de:)
YanıtlaSiliyi bir kitap :)
Sil