6 Ekim 2013 Pazar

Sevgili Bése


Annelerin sesleri, yerin yedi kat dibine işleyen birer çaresizliktir, başka hayatlar düşünmemizi bir ihanet duygusuna dönüştüren. Kardeşlerimiz güneş kekemesidir. Evlerimizden üç kuşak daha yılgındır öğretmenlerimiz. Okullar önlüklerimizi yatak çarşaflarımıza çevirir. Mavi değildir sokağımızın hiçbir kapısı. Ağaçların kuşları vardır, rüzgârı vardır, bizim sesimiz yoktur. Köpeğimizin kuyruğu bizden daha özgürdür. Ve bir gün, mezar mühürlü bir hayalsiz zamana, kırık, tenha harfler düşeriz kalbimizin gizli suçlarından.

Bize gülerler sevgili Bése. Aynı fotoğraf solar hepsinin duvarlarında, bize gülerler. Sararmış otlar gibi konuşurlar, bize gülerler. En uzun yolları yarım saatte biter. Bir tahta sandalyedir büyüklükleri. Birbirlerinin gölgesinde üşürler. Topraklarından başka yalnızlıkları yoktur. Herkes bir diğerinin yüz yıl sonra söyleyeceğini bilir. Takvimlerinde, çizilmiş bir tek gün yoktur. Bir suç telaşıyla sıçrarlar rüyalarından; ama bize gülerler.

Ve biz yazarız Bése. Yazmadığımız hiçbir şey bizim olmayacağı için yazarız. Zamanı bizim kılmak isteriz. Otlara, böceklere, uzaklara ve yağmurlara ancak yazarak katılırız. İnsan kendi gölgesinde yalnız bile değildir, bir eşya kasvetidir olsa olsa, demek isteriz.

Başka kederlerden ayrıcalıklar edinmek için yazarız. Kalbimizle gövdemiz arasındaki uçurumu böyle doldururuz. Susmaktan değerli olsun isteriz sözümüz. Herkesin “boncuklu bir cümlesi” olsun kendini seveceği. Kimse yalnızlığını ötekine göstermekten utanmasın. Ve biz biliriz ki, bir varlığın yazılı tarihi yoksa bu dünyada bir hayatı yoktur.

Tarla kuşu, yağmur damlasından dünyayı içsin diye yazarız.

                                                                                                        Şükrü Erbaş

4 yorum:

  1. Ne güzel yazmış ne güzel bir cümledir ki o son cümle keyifle okudum :)

    YanıtlaSil
  2. Tarla kuşu, yağmur damlasından dünyayı içsin diye yazarız.

    Ne güzel bir söz..

    YanıtlaSil