31 Mart 2013 Pazar

Günlerden



"Evet evet
Doğrusu bilmiyorum
Dalıp dalıp gidiyorum böyle
Dalıp gidiyorum ve dalgınlığımda bir kent
Bir duvar, bir de sen, duruşunda güz özellikleri
Dostlar, bütün dostlar içerde.

Bir kent mi, bir yüz mü, binlerce yüz mü, bir kent mi
Beyaz mı, daha mı beyaz, o kadar çok mu beyaz
Bütün bunları kendime bir adres gibi sorup
Hüznüme, kalbime, soğuğuma
Gelecekten arta kalan bir mutluyum.

Ben gelecekten korka korka dönen bir mutluyum
Dünyanın bu küçük sesini işit
Bak, bir dalı, bir örtüyü, bir denizi tutan ellerime
Nanelerden, ıtırlardan, ıhlamurlardan gelen
Anlayamadığın sevgililik
Var ya
Yani uzaktan yüzünü bile seçemediğin birinin
Adı en sevdiğin şairin adıyken.

Soruyorsun bir de
Gülüyorsun, gül ya, neden gülmeyeceksin
Ağlayacaksan ağla işte
Bir gülüp bir ağlayacaksan böyle sen
Soyulmuş bir dilim ayva yetişiyor gözlerime
Kaynamış suda pembeleşirken.
Kederlerde bütün yüzler birleşir
Ve unutma gereklidir

Bir başka bakışında da gökyüzleri vardır, düz
Kuş sürüleri vardır, eğri
Bir sana bir ayak bileklerine bakanların dünyası da vardır ki
İster kıyıları çekine çekine döven sulara benzet
İster ağır ağır yanan yaprak kümelerine
Anlıyor musun
Anlıyorsun elbette
Ne yaparsan yap yürürlüktedir yetinmezlik.

Maviyi soruyordun, gözlerimden yüzüme yayılan maviyi mi
Bir renk değildir mavi huydur bende
Ve benim yetinmezliğimdir
Ve herkesin yetinmezliğidir belki
Denecektir ki bir süre
Ve denenecektir
Bir akşamüstünü düşünmek bir akşamüstünü düşünmekten başka nedir ki.

Gelecekten utanarak dönen bir sevinçliyim
Ya sizler
Ey sırasını beklemeden gelen akşamüstleri…"
                                                                                E. Cansever

Gülce Okulda 2

Kitap çalışmalarını çok seviyorum

Artık malzemelerden mikrofon yapıyoruz

Etkinliğimi büyük bir ciddiyetle yapıyorum

Drama dersinde nine oldum çocuklar otobüste bana yer verdi

Çok sevdiğim öğretmenim ve ben

28 Mart 2013 Perşembe

Günün şekeri



"Öğretmenim babam okusaydı çok iyi bir ressamcı olurdu:)"

Gülce okulda 1




24 Mart 2013 Pazar

Çocukluk Şarkısı



Çocuk daha henüz çocukken kollarını sallayarak yürürdü.
Derenin ırmak olmasını isterdi, ırmağın sel,
bir su birikintisinin de deniz olmasını.
Çocuk henüz çocukken çocuk olduğunu bilmezdi.
Herşey yaşam doluydu ve tüm yaşam birdi.
Çocuk henüz çocukken hiçbirşey hakkında fikri yoktu.
Alışkanlıkları yoktu
Bağdaş kurup otururdu, sonra koşmaya başlardı.
Saçının bir tutamı hiç yatmazdı
ve fotoğraf çektirirken poz vermezdi…
Çocuk henüz çocukken şu sorulara sıra gelmişti.
Neden ben benim de sen değilim,
Neden buradayım da orda değilim.
Zaman ne zaman başladı ve uzay nerede bitiyor.
Güneşin altındaki yaşam sadece bir rüya mı?
Gördüklerim, duyduklarım, kokladıklarım sadece dünyadan önceki dünyanın bir görüntüsü mü?
Gerçekten kötülük var mı?
Gerçekten kötü insanlar var mı?
Nasıl olur da ben olan ben olmadan önce var değildim ve nasıl olur da ben olan ben, bir zaman sonra ben olmayacağım…
Çocuk daha henüz çocukken ıspanağı, bezelyeyi, sütlacı ve karnabaharı ağzında geveleyip dururdu,
ama şimdi hepsini yiyor, üstelik mecburiyetten değil.
Çocuk henüz çocukken bir keresinde yabancı bir yatakta uyandı.
Şimdi tekrar tekrar uyanıyor.
Bütün insanlar güzel görünürdü, şimdi ise sadece bazıları.
Cenneti gözünün önüne getirebiliyordu, şimdi ise tahmin ediyor.
Hiçliği düşünmezdi, bugün ondan ürküyor.
Çocuk henüz çocukken hevesle oyun oynardı,
şimdi ise ancak yaptığı işle heyecanlanıyor.
Çocuk daha henüz çocukken elma ve ekmek yemek yeterliydi.
Bu bugün de böyle.
Dutlar ellerini doldururdu, bugün ki gibi
Taze cevizler buruşuk bir tat bırakırdı ağzında, hala bırakıyor.
Çocuk henüz çocukken bir dağın doruğuna vardığında biraz daha yükseğini arzululardı hep,
Büyük bir şehir gördüğünde daha büyüğünü isterdi, bugün de böyle bu.
Coşkuyla ağaçların dallarına tırmanırdı tepedeki kirazları toplamak için, bugün de böyle bu.
Kızarırdı yüzü yabancıların gözü üstündeyken, bugün de bu değişmedi.
Sabırsızca ilk düşen karı beklerdi,
bugün de yaptığı gibi.
Çocuk daha henüz çocukken
zıpkın gibi bir çomak fırlattı ağaca
bugün hala titrer çomak o ağaçta.
Peter Handke

22 Mart 2013 Cuma

mini kasede truff uydurmasyonu:)


Dün gece rüyamda her şeyini unutan bir kadındım.Düşündüm de her şeyi unutmak bazen iyi gelebilir insana.

Neyse kafa yorgun beden yorgun bir haldeyseniz,içinize saçlarına mavi balyaj attırmak isteyen,çılgınlar gibi rock'n roll dansı yapmak isteyen  ve kızının odasının bir köşesine süs diye bıraktığı  gitarını öğrenme isteği depreşen bir ergen kaçmışsa hala hayatınızda tebessüm edeceğiniz yanlarınız var demektir.

Biraz çalıştıktan sonra çikolata canavarı kızım için ve benim kahveme eşlik edecek pratik bir şeyler  yapayım dedim.Truff yapmaya niyetlendim ancak bisküviye sütü fazla kaçırınca yaptığım atıştırmalığa mini kasede truff adı daha yakışır diye düşündüm.
Gelelim tarife,bir paket petitbör bisküvi,iki kaşık kakao,iki paket vanilya,fındık,ceviz,fıstık,damla çikolata,bir bardaktan az süt hepsini karıştırıp minik toplar yapın ve hindistan cevizi tozu ile kaplayın ya da benim gibi uğraşmayın minik kaplara koyun üstüne hindistan cevizi tozunu ekleyin.Anlık tatlı ihtiyacınızı giderecek bu şirin atıştırmalığı denemelisiniz.
Hepinize güzel hafta sonları,bu şarkı hepinize gelsin,sizleri seviyorum...



21 Mart 2013 Perşembe

Oyuncak bebek hikayesi


Kafka'nın oyuncak bebek hikayesini duydun mu?

Kafka'nın ölmeden önceki son yılı.Dora adında bir kıza aşık olur ve kendisinin yarı yaşında olan bu kızla ömrünün son günlerini yaşar.Her ikindi vakti parkta gezintiye çıkarlar Dora ile.
Bir gün,hıçkıra hıçkıra ağlayan küçük bir kızla karşılaşırlar.Çocuk bebeğini kaybettiğini söyler.Kafka olup biteni açıklamak için bir hikaye uydurur.Bebeğin seyahate çıktığını ve kendisine bunu mektupla bildirdiğini söyler.Kız,'mektup nerede peki?'diye sorunca evde kaldı ve yarın getireceğini söyler.
Şöyle bir hikaye uydurur:Taş bebek gittiği için üzgünmüş;ama hep aynı insanlarla yaşamaktan bıkmış.Dünyayı görmek,yeni insanlar tanımak istiyormuş.Küçük kızı sevmediğinden değil çevresini değiştirmek istediği için gitmiş.Ama kıza her gün mektup yazıp neler yaptığını anlatacağına dair söz veriyormuş.

Kafka üç hafta boyunca ömrünün son günlerinde hiç usanmadan mektup yazmayı sürdürmüş.Taş bebeğin küçük kızın hayatından çıkacağına yavaş yavaş hazırlamış onu.Mektubun sonunda taş bebeği evlendirmiş ve küçük kızla vedasını gerçekleştirmiş.
Hikaye o noktaya geldiğinde kız artık bebeğini özlemekten,onu aramaktan vazgeçmiş.Üç hafta boyunca mektuplar kızın üzüntüsünü gidermiş.
Kafka bebeğin yerine başka bir şey vermiş ona.Kız bir hikayeye sahiptir artık ve insan bir hikayenin içinde,bir hayal dünyasında yaşayabilecek kadar şanslıysa,gerçek dünyanın acıları sona erer.Çünkü hikaye devam ettikçe gerçek yoktur.

Şimdi diyeceksin niye yazdın bu hikayeyi,yazdım işte.Gerçeği unutmak için beni inandıracak Kafkam yok belki ama bir hikayem olmalı dedim kendime.

20 Mart 2013 Çarşamba

soru


sevdiklerimize bize her şeyi söyleme hakkını sonuna kadar verdiğimizde sevgimizin büyüklüğü anlaşılır mı?
ya da sevmek karşındakinin seni kıracak her şeyi söylemesine izin vermek midir?

Çilekli


İki çilek çılgını..
bir anne bir çocuk
bir çocuk bir anne
ağzımızda çilek kokusu
penceremizde deli bir bahar yeli..

18 Mart 2013 Pazartesi


Böyle bir yer istiyorum.

15 Mart 2013 Cuma






“Kitaplar birikiyor, saçlarım uzuyor, her yerde gümbür gümbür bir telaş.”

Ataol Behramoğlu

10 Mart 2013 Pazar

Kalburabastı ya da hurma tatlısı


Akşama yemeğe arkadaşları davet ettim.Ana yemek adana kebap,tavuk ızgara,yanına zeytin yağlı fasulye,mercimek çorba,çoban salata,tatlı olarak da kalburabastı.Kebabın ana merkezlerinden biri haline gelen bir şehirde yaşayınca ben de buradaki imkanları kullanıyorum.Burada evden kebapçılara kıymayı,tavuğu götürüyorsunuz onlarda bir güzel pişirip veriyorlar size.Ana yemeği böyle halledince diğer menüdekileri de yavaş yavaş yaptım.Bu tatlı da hem pratik hem de çok lezzetli,denemenizi tavsiye ederim.
Herkese iyi pazarlar...

Malzemeler

* 1 paket yumuşak margarin
* 1 yumurta
* Yarım çay bardağı su
* Bir çay kaşığı kabartma tozu
* Bir tutam tuz
* Dövülmüş ceviz içi
* Alabildiği kadar un

Yapılışı:

Bir paket yumuşak margarin ve bir yumurta alabildiği kadar unla karıştırılır.Ve diğer malzemeler eklenip hamur yoğrulur.Hazırlanan hamur bir parmak kalınlığında uzun uzun ayrılır.Her bir parça rende üzerinde yassı şekilde gezdirilir.Rulo şekillenir,içi derinleşir.İçine ceviz parçaları katılır ve kapatılır.180 derecelik fırında pişirilir.Sıcakken üzerin önceden hazırlanıp soğutulmuş şerbet dökülür.Afiyet olsun..

Şerbeti:

* 3 su bardağı toz şeker
* 2,5 bardak su
* 2-3 damla limon suyu

Lale Müldür


6 Mart 2013 Çarşamba

Güne vuran şiir..


Ormanların Gümbürtüsü

artık hiçbir şeye karşı değilmiş gibi kayıtsızım
yolculuğun sonunda ormanda duyduğum sesi öldürdüm
amacım yoktu sesi öldürürken, ses öldüğü için de hala amaçsız sayılırım
ormana karşı değilmiş gibi kayıtsızdım
ormandan çıkınca şehrin ışıkları ve ışıkların suda işaret ettiği anlamların adı olan dünya
ile karşılaştım
dünyaya karşı da kayıtsızım

"anlamıyorum seni" diyen birine kendimi anlatmak
üzere uzattığım kitap hala okunmadığı için,
bir gecenin sonunda anlatılmamak için yaşanmış
gönderilmemek üzere yazılmış bir mektuba koyarak...
mantıklı olan her şeyin nedenini aradım
nedenini aramadığım için artık yalnızca ölümü
ve aşkı seviyorum
konuşma haline gelmeyen şeyleri
susmalı ve sonra ormanın güzelliğinden söz etmeli:
"kış henüz gelmişti, kar tertemiz ve her yer
bembeyazdı"
biz de mutluyduk
kimimizin sevgilisi vardı
sevgilisi olanların üstüne bir taş duvar yıkılıyordu
taş duvar üstümüze sessizce yıkılıyordu
ses ölmüştü çünkü nedenini aramadan

sevgilim sensiz olabilmek için sokaklarda
yürüyorum
sevgilim pencereden bakıyor ve yanıma şemsiye almaya karar veriyorum
sevgilim sensiz olabilmek için durmadan "yağmur
yağıyordu" diye bir cümle tekrarlıyorum
sevgilim sokağa çıkarken şemsiyemi almayı unutuyorum
sevgilim son vapuru kaçırıyorum ve iskelenin aynasında seni ve yağmuru görüyorum
hava soğuk sevgilim, bütün gün sobayla sevişiyorum

iskelenin aynası ve aynadakilerin işaret ettiği
anlamların adı olan dünya
ki ona bakarken hayatımıza bakardık
ya da şöyle söyleyeyim:
hayatımıza bakarken sanki ona bakardık
yansıttığı görüntü bakırı altın yapmıyor artık

daha neler yapmadım seni unutmak için, neler yapmadım
aşk filmleri seyredip sonra aşksız bir dünyada
yürümek istemediğim için aşk filmlerine gitmedim
kırmızı bir fular taktım bileğime şeytan kovmak için
arabamı bütün barların önünde park edilmiş görebilirdin
barda peşimden gelen o adama, şeytan kovmak için senden
ve hemingway'den söz ettim:
"çehov da bir amerikalıdır aslında"

neler yapmadım seni unutmak için, neler yapmadım
üstünde dünya haritası olan bir uyku tulumunda uyudum
iyi şeyler gördüm rüyalarımda
sonra bir gecenin sonunda
seni öldürdüğüm için kayıtsızca
ve artık vazgeçtiğim için omuzlarımı tutan o ellerden
uzun süre yaşayıp uzun süre öldüğüm
ve mezar taşıma "ernest ve scott" yazdırdığım için
kremalı çorbalar, et yemekleri ve şaraptan bıktığım
ve durulamalık konyak da çevirmediği için sessizliği altına
"yağmur kayıtsızca yağıyordu" cümlesinin yerini
"yağmur yağıyordu" cümlesi aldı

sesi, yaralı bir kaplan gibi bağırırken bıraktım
"yağmur yağıyor" dedikçe "kış henüz gelmişti, kar tertemiz
ve her yer bembeyazdı" diyen hemingway
ki boks yaparken yazardı
ya da şöyle söyleyeyim:
yazarken boks yapardı
durmadan sesleniyor şimdi bana:
dünya güzel mi?
sen soylu musun?
sevgilin var mı? mutlu musun?
eve dönünce kahve, yemekten sonra konyak içiyor musun?
yoksa hepten mi unuttun şarabın simyasını?

yağmur hiç yağmadı ben dünyaya baktığım sürece
bakır altına dönüşünceye dek hiç de yağmayacak zaten
kayıtsızım,korkarak ormanların başıma vuran gürültüsünden


Ahmet Güntan

1 Mart 2013 Cuma

Minik Şef Gülce


Her sabah kışa atarlanarak gidiyorum okula 'ya bi gitsene artıkkk' diyorum içimden..Sabahın erken saatlerinde hakikaten çok soğuk oluyor ama.
Bugün cuma diye mutluydum,bir an önce eve gitme hayalleri kurarken teneffüste durmadan Yaşar Kurt'un "Beynimi yiyorlar anne,beynimi yiyorlar" şarkısını söylettirdi çocuklar.Eve gidince güzel bir kahvaltı sonrası uyuma hayalleri kurarken,Gülce'nin öğretmeninin kafasına taktığı aşçı şapkası  aktiviteli bir gün sinyalini vermişti bile.
Dün de okulla beraber sivil savunma günü münasebetiyle itfaiyeye gezi düzenlediler.Evde itfaiyeci dedi durdu.İtfaiyeci değil çocuğum itfaiye..
Eve geldik 'Anne aşçıya söyle pizza yapsın,kurabiye yapsın' dedi durdu.Ben hiç bir şeye karışmadan her şeyi  yapsa ya aşçı.Nerdee...Yapılabilecek en kolay tarçınlı kurabiye tarifi gözüme çarptı.
Minik şefimize Arzu teyzemizin aldığı küçük mutfak önlüğünü giydirdim,şapkasını da taktım.Beraber bu şarkı eşliğinde kurabiyemizi yaptık.Kurabiyelerin resmini çekemedim.
Geçen gün kısa bir dizi kesiti izledim bir yerlerde.Adam sevgilisinden ayrılırken "Hayatın içinde çok kaybolma" demişti,çok hoşuma gitti.
Siz de hayatın içinde çok kaybolmayın,güzel geceler...